(Bölüm 17)

1.4K 213 38
                                    




***

O hafta sonu haram oldu genç adama, Etiler'deki evden çıkmadı. Düşündü, düşündü... Doluya koydu almadı, boşa koydu dolmadı, nereye dönse çaresiz kalıyordu. Evet, İpek'ten hoşlanıyordu, hem de ölesiye! Hayatı boyunca, hiçbir kadından bu kadar etkilendiğini, kapılıp gittiğini, kontrolsüzce davrandığını hatırlamıyordu. Aslında bu durum, farkında olmaksızın genç adamı korkutuyordu. Bilinçaltında, kendisini bırakırsa hayatının kontrolünü kaybedeceği korkusu ister istemez genç kıza karşı bir duvar oluşturmasına neden olmuştu.

Sevmek acizlikti ona göre; çevresinde bu hastalığa tutulup kadınlar tarafından istismar edilen, hayal kırıklığına uğrayan arkadaşı çoktu. Üstelik büyürken, hayran olduğu Suat Abisinin bu efsunlu yaratığın annesine kapılarak hayatının nasıl alt üst olduğunu izlemiş, duymuştu. İpek'in annesinden, evde hiçbir zaman iyi bir şekilde bahsedilmemişti. Özellikle Ekrem Bey, bunun en büyük sebebiydi. Şimdi, o kadının kızıyla evlenmesi isteniyordu, iradesi dışında ona bir kader biçilmişti. Hem de neden? Bir anlık kontrolünü kaybediş ve aptallığı yüzünden!

Diğer tarafa döndü, ailesiyle yüz yüze geldi, hepsi hesap soruyordu. İtibar çok önemliydi. Buna en az ailesi kadar, hatta daha fazla kendisi dikkat ederdi. Bunun, kolayca harcayamayacağı bir değer ve servet olduğunu bilecek olgunluktaydı. İşin bir de maddi boyutu vardı. Özel yaşamındaki bu çalkantı, iş hayatını kesinlikle olumsuz etkilerdi. Saygınlığından ne ölçüde yitireceğini ve insanların gözünde ne duruma düşüneceğini düşünmek bile istemedi. Yaptığı tüm değerlendirmeler genç adamı, istemediği bu evliliğin kapısına getirip bırakıyordu.

Bu düşüncelerle elindeki bardağı tepesine dikti, boğazından yakarak geçen viski, bu düşüncelerini daha da harladı. Salondaki kanepeye attı kendisini, üzerindeki gömleğin düğmeleri beline kadar açılmış, göğsündeki tüyler yer yer görünüyordu. Koyu saçları rastgele alnına dökülmüş; yüzü, içinden çıkamadığı sıkıntılı düşüncelerin etkisiyle gerilmişti.

"Sen," diye mırıldandı, sanki karşısında birisi varmışçasına. "Bana istediğini yaptıramayacaksın. Evet, çok güzelsin! Gece gündüz aklımdan çıkmıyorsun. Ama mecbur kaldığım bu evlilik, sadece bana değil, sana da cehennem olacak."

Gözleri, bu düşüncelerin çıkmazında ıstırapla kapanırken yakışıklı, sert hatlı yüzü, ağzından çıkan kelimeyle yumuşadı. "İpek..."

Maalesef İpek'in ne istediği konusunda herhangi bir tercih hakkı olmamıştı. Ekrem Bey'in yarı öfkeli, yarı nasihat eden, hesap soran konuşmasını suçlu bir çocuk gibi başı öne eğik dinledi.

"Sen, benim torunumsun! Böyle bir olay bizi kötü etkiler. İkinizden de beklemediğim bir şey bu, çok şaşırttınız beni! Senin hakkında yanılmadığımı göstereceksin kızım. Annen ölüm döşeğinde seni, bana emanet etti. Benim sözümü, annenin sözü say. Onu, böyle bir durumla ne kadar üzebileceğini düşün! Levent ile evleneceksin ya da bundan sonra ben, torunum olarak seninle ilgilenmeyi bırakacağım çocuğum."

Biraz da tehdit içeren bu sözler kızın içini titretmişti. Gözlerinin feri kaçmış bir şekilde dedesine baktı, yutkundu. Başka bir seçenek sunulmamıştı. Belki hür iradesiyle düşünse kalbinin ibresinin göstereceği yönü aklı da seçecekti, bilmiyordu; buna olanak verilmemişti.

"Özür dilerim dede! İnan ki seni utandırmayı hiç istemezdim." Sesi utançla titriyordu, tekrar başını öne eğdi. "Siz, benden daha iyi bilirsiniz. Nasıl istiyorsanız, öyle olsun."

Ekrem Bey de aksini düşünmemişti zaten. Karşısında yaprak gibi titreyen kıza merhametle baktı. Hayret! O, Ekrem Akçacızade, artık birilerine acıyıp empati yapabiliyordu; yaşlanıyordu galiba!

İpek Böceğim (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin