İstanbul, Four Seasons Bosphorus Otel, Günümüz...Lüks otelin seminer salonu hıncahınç dolmuştu. Kalabalığın çoğunluğunu takım elbiseli erkekler oluşturuyordu. Kadınlar, şık döpiyesleri ve zarif takıları ile bu kalabalığa daha da seçkin bir hava veriyordu. Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği'nin yıllık düzenlediği organizasyona ülkenin ileri gelen iş insanları katılıyordu. Açılıştan sonra program kapsamındaki kişiler konuşmalarını yapmış, verilen öğle yemeği arasının ardından herkes yerine dönmüştü. Sahneye tıknaz, elli yaşlarında bir adam çıktı, herkesin saygı duyduğu Dernek Başkanı idi.
"Şimdi, bu seneki başarılı çalışmaları ile adından çokça söz ettiren, aynı zamanda yılın vergi rekortmeni listesindeki kuruluşlardan olan Akçacızade Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Levent Akçacızade'yi ödülünü alması için sahneye davet ediyorum."
Uzun boylu, yapılı bir adam ön sıralardaki yerinden kalkarak çevik adımlarla sahneye çıktı. Ödülü alarak, başkana teşekkür edip mikrofona geçti. Genç adam bir doksana yakındı, özel dikim takım elbisesine rağmen belli olan vücudunun yapısından sporla da çokça ilgilendiği belli oluyordu. Elinde metin olmaksızın, rahat bir şekilde konuşmaya başladı. Arada yaptığı espriler, topluluğa şen kahkahalar attırıyordu. Adamın zeki, ela gözleri kalabalığın üzerinde geziniyor, geniş alnına düşen koyu renk saçlarını farkında olmadan eliyle geriye atarken salondaki kadınlarda garip bir heyecana neden oluyordu.
"Böyle sevgilim olsun, dünya kadar borcum olsun!" Kalabalıktaki genç kadınlardan bir tanesi yanındakine fısıldamıştı. İkili ufak bir kahkaha attıktan sonra tekrar sahnedeki adama odaklandı. Neredeyse salondaki her genç kadının hayalini süsleyen Levent, bir an gülüşenlerle göz göze geldi. Sanki hakkında konuşulanları hissetmiş gibi çapkın bir bakış atarak tekrar salona dönerek konuşmasına devam etti.
"Kuşkusuz, babam Ender Akçacızade bu günleri görse çok gurur duyardı! Ödülü, çok erken yaşta kaybettiğim babam ve Akçacızadeler'in bu günlere gelmesinde büyük emeği olan amcam Ekrem Akçacızade adına alıyorum, teşekkürler!"
Akçacızadeler, Muğla ve Aydın yöresinde iş hayatına başlamış, sanayi ve finans alanında faaliyet gösteren devasa bir holdinge sahipti. Ailenin bulunduğu yere gelmesinde asıl payı olan, Levent'in bahsettiği, Ekrem idi. Kardeşi Ender'in aksine atak ve türlü gelecek projeksiyonlarına sahip, yurt dışında eğitim görmüş yenilikçi bir mühendisti. İki kardeş de evliliklerini babalarının isteği doğrultusunda yapmıştı. Ekrem'in eşi Melek ne kadar uyumluysa, Ender'in eşi Cahide o kadar hırçın ve idare edilmesi zor bir kadındı. Yıllar önce iki kardeşin eşleriyle katıldıkları bir davet sonrası geçirdikleri elim kaza neticesinde Ender ve Melek vefat etmiş, Ekrem ise felçli kalmıştı. Bu zorlu süreçte holding ve ailenin idaresine Levent geçmiş, genç olmasına rağmen iyi bir kaptan olduğunu herkese göstermişti. Geçmişin hatırlattıklarıyla genç adamın sesi bir an boğuklaştı, sonra elindeki ödülü havaya kaldırdı; alkışlar arasında tebessüm ederek platformdan aşağı indi. Kadınların onu takip eden bakışları arasında yerine oturdu. Yanındaki yaşlıca iş adamıyla koyu bir sohbete daldı.
"Sizin gibi gençleri gördükçe gelecekten ümitleniyoruz Levent Bey oğlum. Şimdikiler hazırcı, maalesef eğlenmekten başka düşünceleri yok."
"Sorumluluk verin, sizi şaşırtabilirler," dedi genç adam. Sesinin tok, insanı etkileyen bir tınısı vardı.
Bir süre sonra program sona ermiş, kalabalık yavaşça dağılmaya başlamıştı. Levent de yanındakinden izin isteyerek kalktı. Akşam yetişmesi gereken bir uçak vardı, holdinge uğrayıp birkaç düzenleme daha yapacaktı. Çıkışa yöneldiği sırada ince bir kadın sesiyle durakladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
Chick-LitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...