İlerleyen saatlerde, yan salondaki eğlence son hızla devam ederken insanlar müziğin de etkisiyle kendilerini dansın büyüsüne kaptırmışlardı. Ortamdan zevk almayan tek kişi vardı, İpek! Genç adamın gereksiz imaları yüzünden iyiden iyiye keyfi kaçmış, dedesinin tüm ısrarlarına rağmen, bir daha masadan kalkmamıştı.
Onun keyifsizliğini gören Ekrem Bey, "Her şey iyi hoşken ne oldu bu kıza da keyfi kaçtı birden?" diye düşündü.
İpek'in yüzünden bir şey anlamak imkansızdı. Onun biraz da üzgün olan bakışlarını izleyince yeğenini gördü. Genç adam, kadınlardan oluşan bir grubun ortasında durmuş, bir eli cebinde gülerek sohbet ediyordu.
"Durum anlaşıldı! Bizim küçük kuş ökseye yakalanmış,." diye geçirdi içinden yaşlı adam. Bir an üzüldü. Eğer bu ilgi karşılıksızsa hem kendi işi çok zorlaşacak hem de muhabbetle bağlanmaya başladığı torununun kalbi yara alacaktı. Ama içinden bir ses, öyle olmadığını söylüyordu.
Bu arada, Cahide Hanım salonda dolaşıyor; yakışıklılığı, çekiciliği ve hoş sohbetiyle etraftaki kadınların takibi altında olan oğlunu garip bir gurur içinde izliyordu. Ancak, Buse'nin istediği gibi bir etki de yaratamadığını görünce morali bozulmuştu. Bu işi nasıl halledeceğini düşünmek üzere kafasındaki kırk tilkiye hemen görev verdi.
Mine, arkadaşlarından fırsat bulduğu ölçüde İpek'in yanına uğramış, onun sıkkın bir şekilde oturduğunu görünce şaşırmıştı. "Buraya eğlenmeye geldik güzelim, bu ne hal? Canını sıkan bir şey mi oldu?" diye sormuştu. Araştıran gözleri, İpek'in yüzünü inceliyordu.
"Yok! Ne olacak ki? Sadece, böyle ortamlara alışkın olmadığım için sanırım başım ağrımaya başladı,." dedi.
Mine, ona pek de inanmamıştı. Ancak daha fazla ısrar etmedi, arkadaşlarının yanına döndü.
Genç kız, uzaktan uzağa Levent'in kollarında yine başka bir kadınla dans ettiğini gördü. "Ohh ne ala! Keyfi pek yerinde beyefendinin,." diye düşündü. Canı daha da sıkıldı, küçük el çantasını alarak dedesine eğildi. "Ben lavaboya gidiyorum.," dedi. İzin isteyerek yavaşça masadan kalktı. Ekrem Bey, kapıdan çıkana kadar torununun ardından baktı, sonra yanındaki ahbabına dönerek sohbetine kaldığı yerden devam etti.
Genç kızın düşündüğünün aksine Levent de huzursuzdu, davranışlarının tutarsız olduğunun farkındaydı. Ancak, ruhundaki bu tufana bir ad koymaktan çok uzakken ne yapacağını karar vermesi de zordu. Onu masasına bıraktığından beri, çaktırmadan göz hapsinde tutuyordu. Kızın keyifsiz bir şekilde yerinden kalkıp salondan ayrılışını izledi. Ardından o serseri, kendini bilmez herifin de çıktığını fark etti. Öfkeyle dişlerini sıktı. "O p*iç kurusu, İpek'i mi takip ediyor yoksa?" diye düşündü. Kendisini on dakika zor zapt edebildi, daha fazla dayanamayarak yanındakilerden müsaade isteyip salon çıkışına yöneldi.
Lavaboya giden İpek, saçını başını düzeltmiş, gelen gidenlerin bakışları altında daha fazla kalmasına imkan olmadığını anlayınca dışarı çıkmıştı. Çıkmıştı çıkmasına da canı, salona dönmeyi, onu, çevresindeki kadınlarla keyifle eğlenirken görmeyi hiç istemiyordu. Oradaki görevlilerden birine sorarak bahçe çıkışını öğrendi, kendisini Boğaz'ın muhteşem manzarasına bakan, çiçek kokuları içindeki ağaçların altına attı. Muhteşem koruda, misafirler düşünülerek ara ara masa ve koltuklar yerleştirilmişti. Boğaza doğru yüzünü döndü, kendisini esen rüzgara verip derin bir nefes aldı, içindeki sıkıntıyı boşaltmaya çalıştı. Kollarını iki yana açarak, "Ohh, ne güzel bir havası var buranın, harika!" dedi içinden. Ancak, bu mutluluğu kısa sürdü, arkasından gelen sesle yerinden zıpladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
ChickLitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...