"Hello İpek!"Bu, koşarak okulun merdivenlerini inen Tunç idi. Delikanlının, sarı uzun saçları omuzlarına dökülüyordu. Arkasındaki sırt çantasını eline almış, çapkın bir şekilde gülümseyerek okulun bahçesinden içeri giren kıza yönelmişti. İpek, hafif bir tebessümle ona baktı, Tunç'un rahat tavırlarını seviyordu. Delikanlının hoş bir enerjisi vardı; sempatik, yardımsever, biraz da çapkın.
"Allah'tan ısrarcı değil." diye düşündü İpek. İlk zamanlarda, onunla az uğraşmamıştı.
"Sen, yolunu şaşırıp cennetten buraya mı düştün minik melek?" demişti kızı görür görmez.
Bu sözler, İpek'in kıpkırmızı olmasına yol açmıştı. Tunç ile birlikte, ekibi de etrafını çevirivermişti. Okulun ilk günlerinden itibaren genç kız, ilgi odağı olmuştu; özellikle, erkek öğrencilerin! Sıra dışı renklerle bezeli güzelliği, hemen okula yayılıvermişti. Haberi alan üst sınıflardaki meraklılar, çaktırmadan soluğu yeni dönem öğrencilerinin derslikleri önünde alıyordu.
İpek, ilk zamanlar bu ilgiden bunalsa da zamanla alışmıştı. Artık umursamıyordu. Epey çıkma teklifi almıştı. Hatta, arkadaşı Ekin'in söylediğine göre bu, bir okul rekoru olmalıydı! Buna gülüp geçmişti. "Böyle şeylere ayıracak vaktim yok." diye düşünmüştü. Ayrıca, tekliflerden ilgisini çeken de olmamıştı. "Galiba, soğuk bir kadınım." diye düşünmeye başlamıştı.
Evet, genç kız kafasında ilk sıraya koyduğu okula girmeyi başarmıştı. Kazandığı yer, İstanbul'daki en iyi Mimarlık Fakültesiydi. Sınav sonuçlarını ilk öğrendiğinde, koşarak Mine ablasına gidip müjdeyi vermişti. Mine, onu ilk defa bu kadar mutlu görüyordu; gülmek, meğer ne yakışıyordu bu kedi yavrusuna! Birbirlerine sarılıp kahkahalar atarak bağrışmışlardı.
"Tebrikler kuzucuğum! Ben, bunu bekliyordum senden, hem güzel hem zekisin! Ne kombinasyon ama!"
"Aşk olsun ablacığım! Sen, benden daha güzel daha zekisin."
"Seni küçük yağcı! Öyle değil, ama olsun! Bir daha söyle."
Haber, Ekrem Bey'i de çok memnun etmişti. "Ee, ne de olsa benim torunum! Zeka, babadan çocuğa..." diye düşünmüştü kibirle. Avukatını, torununun okul kayıt ve banka işlemleri için görevlendirmişti. İpek'e, bir hesap açtırıp kullanması için bir de kredi kartı tahsis ettirmişti. Kız, buna ilk başta karşı çıkmaya kalksa da dedesinin azarlarıyla susmak zorunda kalmıştı.
"Sen!" demişti öfkeyle yaşlı adam. "Ekrem Akçacızade'nin torunusun! Ona göre yaşayacaksın. Mine ile git, doğru dürüst şeyler al üstüne, yeter artık! Söylemeyeyim diyorum ama sen de beni sonuna kadar zorluyorsun evladım. Artık ailene uygun davran, beni daha fazla üzme!" Bu öfkeli sitemle kız susmuştu.
Ekrem Bey, İpek'e kılık kıyafet konusunda yardımcı olması için Mine ile konuşmuştu. Aslında buna gerek yoktu; ancak, amcasının talimatıyla delişmen kız daha da hevesli bir şekilde işe girişmişti. İpek'i önüne katıp önce kuaföre götürmüş, saçlarına hoş bir model verdirmişti.
İpek, hayatında ilk defa manikür, pedikür yaptırmış, etrafındaki hareketten başı dönmüştü. En son, kaşlarına da hafif bir dokunuşla işlerini bitirmişlerdi. Kavisli kaşlarının, müdahaleye zaten ihtiyacı yoktu; bununla birlikte, hafif rötuşlarla gözleri daha da dikkat çekici hale gelmişti.
"İşte benim kızım!" demişti Mine. "Güzelsin, ama bunu biraz da göstermek lazım, değil mi? Olmayanlar çatlasın bebişim!" Eğilip kızın yanağına kocaman bir öpücük bırakmıştı.
Daha sonraki günlerde, Mine bir alışveriş maratonuna çıkmış gibiydi. Kayıtsız şartsız verilen bu açık çeki, tepe tepe kullanıyordu doğrusu. Arada kendisini de şımartıyordu, nasıl olsa amcası karşılıyordu. Abisinin, kredi kartı ekstresinde görüp fırçalamayacağı harcamalar yapmak, harika süper bir şeydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
Chick-LitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...