***Levent, Sserin boğaz havasını alabilmek için camı sonuna kadar indirdi. "İstanbul gibisi yok," diye düşündü, yüzünü esen rüzgararüzgâra verirken. Yaklaşık bir aydır Romanya'da, henüz faaliyete geçmemiş finans kurumunun işleriyle uğraşıyordu. Kuruluş işlemleri çoktan bitmişti; sadece ancak, yeni birimlerin başına atanan personelin bir kısmı onayından geçememişti. Bir işi üstün körü yapmak, hiçbir zaman tarzı olmamıştı. Tahmin ettiğinden on gün fazla kalmıştı ama sonunda bitmişti.
Uçaktan ineli bir saat olmuştu neredeyse, köşke varmak üzereydiler. Lüks araba, İstinye yokuşundan inip sahil yoluna saptı. Köşke birkaç yüz metre kala genç adamın gözüne, sahilde dizlerinin üzerine çökmüş, yerde yatan bir köpeği seven ince bir gölge takıldı.
"Hasan kenarda dur, hemen!"
Camdan, dikkatle yolun kenarındaki kıza baktı, oydu! Kahve kızılı saçları, ipekten bir şal gibi omuzlarından beline doğru dökülüyordu. Sabırsızca kolundaki saate baktı. "Bu kızın, gecenin on ikisinde ne işi var dışarıda?" diye söylendi.
"Hasan, sen köşke git! Eşyalarımı odaya çıkarsınlar, ben biraz hava alıp geliyorum," diyerek arabadan indi. Dikkatli bir şekilde yolun karşısına geçip sessizce, yerdeki köpekle konuşan kıza yaklaştı.
"Zavallı Paticiğim! Biliyorum, dışarısı çok soğuk ama elimden bir şey gelmiyor tatlım. Sonra, ben sana yine yemek getiririm, olur mu?"
Denizden esen rüzgara aldırış etmeden, yerde yemek yiyen köpeği seven, İpek'ten başkası değildi. O günden sonra mutfaktan aldığı artıkları, zaman zaman dışarıdaki zavallı Pati'ye götürüyor, köpeğin yanında getirdiği arkadaşlarını da beslemekte bir zarar görmüyordu. Köşkten içeri girmedikleri sürece bir sorun yoktu, değil mi?
Genç adam, farkında olmaksızın, bir yandan gülümseyerek kızın konuşmasını dinliyor, bir yandan da gözleri okşayan görüntüsünü inceliyordu. Hiç değişmemişti! Ayrı kaldığı bir ay boyunca, onu rahatsız eden hayali kadar güzeldi, hatta daha fazla!
"Hala vazgeçmemiş! Çok inatçı, o kadar cezaya rağmen akıllanmamış.," diye düşündü.
"İpek!" dedi, biraz sert bir sesle. "Bu saatte, burada işin ne? Senin köşkte olman gerekmiyor mu?"
Genç kız, korkuyla olduğu yerden sıçrayıp kalktı, arkasından gelen sese döndü. Şimdi karşılıklı durmuş, birbirlerine bakıyorlardı. Bir an göz göze kaldılar; yoldan geçen arabalar, insanlar, denizden esen rüzgar... Hepsi durdu! İki beden, o anda asılı kaldı.
Neden sonra, "Levent Bey, dönmüşsünüz..." dedi İpek.
Onun, iri lacivert gözlerinde ilk defa tatlı, sıcak bir ifade gören genç adam, elinde olmadan yumuşadı. O iri gözler böyle sıcacık, ne kadar da güzel ve yakıcıydı! Genç kız, varlığını özlediği adamı karşısında görünce heyecanlanmış, içinin coşkusu gözlerine yansımıştı.
"Biz seninle bu konuda anlaşmamış mıydık İpek? Görüyorum ki yine aynı yere dönmüşüz?"
Levent, bunları söylerken tek kaşını yukarı kaldırmıştı. Kız, şeker çalarken yakalanmış bir çocuk mahcubiyeti içinde başını eğdi, sonra alttan ona baktı. Çok da kızgın görünmüyordu, yoksa öyle miydi?
Genç adam, onu baştan aşağı tenkit edercesine süzüyordu. Bu soğukta, üstünde bir eşofmanla mı dışarı çıkmıştı? İnce vücudu hafifçe titriyor gibiydi.
"Gecenin bir vakti, böyle mi çıktın dışarı? Deli misin sen? Hem de bir sokak köpeği için! Akıllanmamışsın!" dedi kızgınlıkla.
Bu sözler, kızın kabuk tutmuş yarasını açtı bir anda. Güzel gözlerindeki sıcaklık, öfkeyle karışık bir kırgınlığa dönüştü. Ağzından dökülen sözlere engel olamadı. "Siz, sıcacık yatağınızdayken bu zavallı hayvanların dışarıda ne yaptığını düşündünüz mü hiç? Ne kadar zavallı, çaresiz olduklarını... Gerçi, çaresizliğin ne olduğunu da bilmezsiniz ya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
ChickLitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...