Gece'den...
Üç, iki, bir. Tam üç gündür hastanede sabahlıyordum. Ölüm suratıma sert bir rüzgar gibi vuruyordu. Sahi, en son ben ne zaman sevdiğim insanları toprağa emanet etmeyle uç uca gelmiştim? En son ne zaman kendi benliğimle insanların yüzüne bakabildim? Bu sefer gerçekten bakıyordum camın ardındaki Aytun'a. Aramızda mesafeler vardı ve ne yapabilirsem yapayım hiçbirini kapatamayacaktım. Çabalarım ruhunun yarasını saramıyordu en derinindeki. En sonunda vazgeçerek dudaklarımdan dökülen olan tek kelime 'Gidiyor musun?' diye düşüverdi.
¤¤¤¤¤¤¤Kaçtığım delikten çıkmak için tek bir telefon araması bekledim sadece. Yüzlerce aramanın içinde tek bir arama gelmemişti. Annem, babam, Giray, Uras, Dilay aramıştı. Ama o beni hala aramamıştı. Kaybolduğumdan mutlaka haberi olmuştur. Çünkü eğer ben arkadaşlarımı tanıyorsam son olarak da olsa Aytun'a soracaklardı benden bir haberi var mı diye. O şu an beni arıyor mudur yoksa boş mu vermiştir, bilemiyorum. Kendime bu sahil kenarına geldikten sonra sordum "Neden Aytun'un yanına gitmedim ki?" Beklediğim madem onun aramasıysa neden gitmedim yanına? Aslında bunun kendimce açıklaması vardı. Karşısına dikilsem yüzüme anlamsız bakışlarını savuracaktı. Biraz beni merak etsin, birazcık nerede olduğumu düşünsün istedim. Bencilce davranıyordum ama değerli hissetmek istiyordum. Uras'ı seçtiğim günden beri kaldığımız yerden devam ediverdik yarım kalan ilişkimize. Lakin değerli hissettiremiyordu. Yıllardır hayalini kurduğum an, şimdi ya bana yetmiyordu ya da bana eskisi gibi hissiyatı vermiyordu. Zaman gösterecek bunu. Bende bırakıverdim akıp giden zamana doğru...
Birkaç saat sonra...
Düşüncelerime bir son bulamayıp, aklımın her köşesini işgal etmesine izin verdim. Düşündükçe daha da kaybediyordum zihnimi. Son kırıntısı kalmışken beni içten içe mutlu eden aramaya zihnim son parçasını kaybetmemişti. Kaybetmek istememişti. Ikinci çalışta,
"Efendim Aytun?" diye sorarcasına konuşmuştum. Onu gerçekten tanımadığım için konuşmanın nasıl süreceğini kafamda kestirememiştim.
"Giray arasın açmazsın. Uras arar açmazsın. Dilay arar, yedi ceddin seni arar açmazsın. Aytun seni aramasının ikinci çalışında açarsın. Bencilliğinden gözünü açta etrafına bir bak, Gece!" Öfkeli sözcükleri kalbime acı yaymasına sebep oldu Emre'nin.
"Beni neden Aytun'dan arıyorsun?"
"Telefon arama kayıtlarına girdiğin zaman yabancı bir numaranın aradığını göreceksin. Nasıl girdiysen Aytun'un hayatına o şekilde berbat ettin. Mutlusundur umarım. Sırf bunu bilmeni istediğim için aradım yoksa ne sen ne de bencilliklerin benim umurumda değil " Telefonun ahizesinden öfkeli bağırışlar kulağımı sağır ediyordun.
"Ne oldu ki Aytun'a Emre?"
"Kaza yaptı. Sırf senin yaptığın aptallıklar yüzünden kaç gündür içmediği gün yok! Kaybolduğunu öğrendiğinde aklında yer etme diye gündüz gözüyle kendini tekrar içkiye verdi. Umarım mutlusundur!" Hücrelerim bu sözlerin ardında donakaldı.
"Bana bak Emre! Bunun suçlusu ben değilim. Git öfkeni başka yerlere kus ama bulaşma. Birde yalandan bağırıyorsun bana!" Dediklerime ben bile inanamamışken Emre'nin inanmasını beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUK
TienerfictieGece ile Aytun. Siyaha boyanmış iki kalp. Birbirlerinden oluşan tek ruh. Siyahın siyaha karşı çekimi. Birleştiklerinde hiçlikten gelen sonsuzluk bu dünya için fazla karanlık olacak. Peki kendi ütopyalarında buluştuklarında dünyaya nasıl aydınlık...