Aklıma geldikçe acıyor her bir hücrem. Acıyı hissedilir yapan, yangınının külleri.
Günümüz,
Ne kadar zamandır buradayım, bilmiyorum. Ne kadar zamandır onu bu koridorda anlatıyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim her zerrem onu beklerken yanıyordu. O kadar özlüyorum ki onu aklım, kalbim, vücudumdaki her uzvum ondan gelecek tek bir haberi bekliyor sadece. Bilirsiniz ki, Gece bekletmeyi sever. Çünkü o bencildir. Kendini feda edecek kadar düşünceli ama başkasını düşünemeyecek kadar bencil. Dudaklarım kurumuştu onunla anılarımı anlatırken. Bir an duraksadım. Dudağım kuruduğu için değil, o an yaşadıklarımız aklıma gelince duraksadım. Ben bu anıları sadece seninle konuşmak istiyorum Gece. Canının yanacağını bile bile seninle konuşmak istiyorum. Seni öldürmeye teşebbüs edenleri bulmak için her detayı anlatmamı bekleyen polis memurlarıyla değil.
"Peki Uras Bey, Gece Hanım yere düştükten sonra bir şey yaptı mı?" Anıları hatırlamak için gözlerimi yere dikmiştim. Polis memurunun sorusuyla gözlerimi kaldırdım. Direkt yüzüne bakıyordum. Derin bir nefes alarak,
"Yaptı." dedim. Bunları söylemek güçtü benim için.
"Ne yaptı?" Benim canımın ne kadar acıdığını görmemiş gibi davranmaları hiç hoşuma gitmiyordu.
"Uras o bıçağı Gecenin önüne attı. Ben bir şey anlamadım o zamanlar. Ne olduğunu bilmiyordum. Gittim yanına elinden tutup kaldırdım ama onun gözü beni de görmedi. Bıçağa gözünü kırpmadan bakıyordu. Elini bıraktım ve Uras'ın yakasına yapıştım 'O bıçak ne anlama geliyor?' diye. O sürekli saçmalamaya devam ediyordu." Elimi yumruk yaptım ve devam ettim. Bana önceden güç veren Geceydi. Şimdiyse bir zamanlar tuttuğu ellerim. " 'Ona benim olduğunu ve olacağını göster küçük Gece.' deyip durdu. Uras Geceye bakıyordu ve Gecenin ağlamasını izliyordu. Bir an bakmasını istemedim ve yüzüne yumruk geçirdim. O sırada, büyük ihtimalle, Gece bıçağı aldı, köprücük kemiğinin biraz üstüne doğru büyük ve derin kesik attı. Tabii bunları yaparken ağlıyordu. Neden böyle bir şey yaptı anlamadım. Sanırım ömrüm boyunca anlayamayacağım." O an Gecenin yere tekrar düşüşü, benim hemen onun yanına koşuşum geldi aklıma. Ve başucunda ona söylediğim, onun da duyduğu sözcükler. "Neyin acısı bu, Gecem. Yetmedi mi ayrı kaldığımız? Birbirimizi özgür bıraktık buluşalım diye. Neden acılarından özgürleşmiyorsun? Neden benimle buluşmak için bu kadar gecikiyorsun?' Birden gülümsedim. O an yaşadığım bu durumu şimdi yine yaşıyordum.
"Hayat aynı şeyleri farklı yerlerde yaşatan film şeridi." dedim sessizce. Belki de herkesin duyacağı şekilde. Bilemedim. Bilincimi artık kaybetmiştim.
"Lütfen bırakın beni. Dayanamıyorum daha fazla. Polis olan sizsiniz. Siz araştırın bulun ama artık beni Gecemle yalnız bırakın." Sesim gittikçe güç buluyordu ve artık biçare bakan gözlerim şimdi ateş saçıyordu.
"Beyefendi sizin elle tutulacak bir şey vermeniz gerekir ki suçluları bulalım. Sırf istiyorsunuz diye ifadenizi de burada almak zorundayız. Siz işimizi kolaylaştırın diye buradayız." Polis de benim bu stresimden bıkmış şekilde,
"Ali oğlum götür beyefendiyi odasına. Bir isteği olursa yapın." dedi. Polis memuru beni kolumdan tutarak kaldırdı ve odama götürdü. Kişisel bir hasta odasına.
*******
Uyandığımda güneş daha kaybolmamıştı. Aslında uyumamıştım. Sadece kendime gelebilmem için düşüncelerimle yalnız kalmam gerekiyordu. Odamın içi düşüncelerimle birlikte bedenimi donduracak kadar soğuktu. Bir an üşüdüğümü fark ettim ve dolaptan hırkamı aldım. Siyah hırkamı giyerken üstüme bir baktım. Tamamen siyahlaşmıştım. Geceden çaldığım koyu karanlığı kendi ruhuma boyamıştım. Sanırım ruhumun rengi bedenime de bulaşmıştı. Ben ondan her zaman bir parça taşıyordum. Ben onu hep yanımda taşıyordum da, neyse. O da benden bir parça taşıyordu. Çünkü o gittiğinden beri bir yanımı eksik hissediyordum. Gelişi ruhuma renk katan kadın, canımdan öte sevgilim, şimdi hangi renk örter alıp götürdüğün yanımı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUK
Genç KurguGece ile Aytun. Siyaha boyanmış iki kalp. Birbirlerinden oluşan tek ruh. Siyahın siyaha karşı çekimi. Birleştiklerinde hiçlikten gelen sonsuzluk bu dünya için fazla karanlık olacak. Peki kendi ütopyalarında buluştuklarında dünyaya nasıl aydınlık...