"ÖZLEMEK"

91 5 2
                                    

Ruhum, özlemine dayanamadı ve ruhunla dans etmeye gitti.
Birbirimizi hissetmek için,
birbirlerine karıştı.

Birkaç ay önce,

Yeni bir güne başladığımı gözüme direkt vuran güneş sayesinde anladım. Güneş, benim uyumamı sende mi istemiyorsun? Emre'nin tabiriyle uyuduğum zaman hiç kalkmayı bilmiyordum ve bana kalsa günümün tamamını uyuyarak geçirecektim. Aslında bedenimin yorgun olduğunu hissetsem bile yorgun olan ruhumdu. Her ne olursa olsun uyumayı doğuştan seven bir insanım ben. Mecbur bir şeyler beni uyandırıyordu. Güneş, günümün boşa gitmesini istemiyordu. Bugünü güzel ve eğlenceli şekilde geçirmemi istiyordu. Ben gözüme vuran güneşe rağmen uyumaya devam etmek istiyordum ama bir süre sonra dayanamadım ve kalkmaya karar verdim. Vücudumu doğrulttuğumda yastığımın soğuk tarafını üste verdim ve kucağıma koydum. Dirseklerimi de koyduktan sonra avuç içlerimi açtım ve yüzümü yerleştirdim. Parmaklarım gözlerime değdiğinde şiş olduklarını fark ettim. Bunu takmıyordum çünkü uzun zamandır şişti. Yüzüm uykudan yeni kalktığım için hamur kadar yumuşaktı. Elimi saçlarıma götürdüm ve uzadığını fark ettim. Birde dağınıktı. Sanırım eskisi kadar kendime de saçlarıma da bakmıyordum. Çünkü dağınık olmak bir şekilde kendimi iyi hissettiriyordu. Nedenini bilmiyorum ama bu dağınıklık hoşuma gidiyordu. Kafamın içindeki düşüncelerim bile dağınıktı. Kendimi uzun zamandır bir şeye ait ve bir şeye muhtaç hissetmiyordum. Bilmediğim bir rüzgar beni hiç bilmediğim yola doğru savuruyordu ve ilk defa yolumu bilmemek güzeldi.

Uykumdan kalan kırıntıları yok etmek için gözlerimi biraz ovuşturdum. Fazla bastırmış olmalıydım ki gözüm yaşlanmıştı. Yatağımda biraz daha oyalandıktan sonra çıplak ayaklarımı yataktan aşağı doğru salladım. Biraz havada kaldıktan sonra tamamen yere basacak şekilde uzattım. Yere bastığımda ayaklarımın biraz üşüdüğünü hissettim. Ya yer soğuktu ya da ben yorganın altında fazla uzun kalmıştım. Bunları umursamayarak doğrudan banyonun yolunu tuttum. Kısa bir duşun ardından dışarı çıkmak için hazırlandım. Telefonumu da aldıktan sonra merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladım. Saatin kaç olduğundan haberim yoktu. Açıkçası merak da etmiyordum. Aşağı indiğimde burnuma güzel kokular gelmeye başlamıştı. Annem hazırlamıştır birlikte kahvaltı edelim diye. Dün annem beni merak edip yanımda kalmaya gelmişti. Akşam da bende kaldı. Biraz uzunca konuştuk. Bana baktıkça ve o evde kaldıkça her şeyin babamı hatırlattığını söylemişti. Bir çay bardağına bakınca bile. Üstünden aylar geçmesine rağmen hala ölümü ona ağır geliyordu. Kabullenemiyordu her sabah ona kahvaltı hazırlarken bir anda kendisi için atıştırmalık hazırlamak. Kafasını yastığa koyduktan sonra yanında hayatını feda ettiği adamı görememek. Ben atlatmıştım çünkü hayatımda onu sadece 'baba' diye anmıştım. İyi şeyler yaşadığımızı da söyleyemezdim zaten. Ölümünden sonra annem benim güçlü olmam için ayakta durmuştu. Sonra dayanamadı ve evden dışarı çıkmama kararı aldı. Arada ziyaret ettim ama o sürekli iyiymiş gibi davrandı ve beni on dakika sonra evden yolladı.

Adımlarımı salona doğru attım ve "Anne?" diye sorarcasına seslendim. Salona göz gezdirdikten sonra fark ettim ki salonda yoktu. Mutfakta da yoktu. 'Gitti mi?' diye düşünmeden edemedim. Sonra kütüphanemin kapısının açık olduğunu fark ettim. İçeri girdiğimde annem bir rafın önünde durmuş bir kitaba bakıyordu. Elindeki kitabın hangi kitap olduğunu göremedim. Bir süre sonra annem onu izlediğimi gördü ve kitabı kapattı. Kapağını bana doğru tuttu. Bu kitap yıllar önce babamın aldığı masal kitabıydı. Annem,

"Kardeşinle sana okuduğum masallar kitabı." dedi. "Sayfaları nasıl da eskimiş." diye ekledi. Bir kardeşim vardı ama yıllar önce bilmediğim bir nedenle öldü. Daha sonra da sormadım çünkü bazı acıları kabuk tuttuktan sonra kabuğunu soyarsan tekrar kanardı.

HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin