Aytun'dan...
Karşımda büyük bir deniz. Ucu bucağı yok. Hava kararmış, deniz maviliğini gök rengine boyamış. Uzaktaydım denizden biraz. Etrafıma göz atmak için iyi bir yerdeyim ama. Gözlerimi bir o yana bir bu yana çevirip inceliyordum hiç gelmediğim bu yeri. Gözüm karanlığa o kadar alışmış ki beyaz elbiseli bir kadın gözümü kamaştırmıştı kendi rengiyle. Arkası dönüktü bana. Denizi izliyordu sanki. Gözümü ona odaklasam da tanıyamadım kim olduğunu. Bende yavaş yavaş adımlarımı attım ona doğru. Üç,iki,bir. Saydım ona kaç adımda vardığımı. Tam yedi adımda yanındaydım beyaz elbiseli kadının. Hiç yüzüne bakmadan oturdum yanı başına.
"Sen kimsin?" diye sordum. Bakmadım yüzüne. Denizi izledim aynı onun gibi. O da bana bakmıyor denizi izliyordu.
"Aklından çıkmayanım. Demiştin ya hani veda ederken 'Yanımda olduğunu kimse bilmeyecek' diye. Bende geldim senin yanına kimse bizi bulamasın diye. Hem aklında hem yanında saklanırım biraz "dedi. Tanıdım onu sesinden.
"Benim burada ne işim var? En son canım yanıyordu şimdi ise hiçbir şey hissetmiyorum. Görüyorum, duyuyorum hatta dokunuyorum ama hiçbir şey hissetmiyorum." Elimden destek alarak oturdum. Sonra sol elimi hemen yanımdaki sağ eline dokundurdum.
"Sana dokunan parmak uçlarımın canı yandı biraz. Acıttı galiba bu canımı."
"Sen acının yanındasın şu an. Ellerinin arasına saklamak istedin biraz beni. Sığamadım kaldım iki büklüm orada. Parmakların bu yüzden yandı biraz bana dokununca. Ama unutma şu an hiçbir şey hissetmiyorsun." dedi. Bu sefer kıvılcımı çıkartan parmak uçlarım, kıvılcımlarını kalbime de sıçratmıştı sanki? Sustu. Bekledim onun konuşmasını. Güç bulamadım biraz da. Imla kurallarıma aykırıydı bu susuş.
"Gidecek misin?" diye bozdu suskunluğunu. Kalakaldım aniden bu sorusuna.
"Gitmeli miyim?" Sanki bu sefer dudaklarım da yanıyordu biraz?
"İstiyor musun gitmeyi?" diye sordu. Zorunluluğum olmayan gidiş yerim neresiydi ki?
"İstemeli miyim?" Boğazımdaki düğüm de alev almıştı sanki? Kelime oyunu oynar gibi hiç beklemeden cevap verdim sorularına. Daha çok soru sormuştum sorularına karşı.
"Gitmesen, kalsan böyle yanımda. Bende kalırım hem." Sustum onun davetlerine.
" Bunun cevabını kendim de bilmiyorum ama gitsem veya kalsam..." Biraz bekledim doğru kelimeleri söylemek için.
"Seni yanımda isteyeceğimi düşünmüyorum. Mecnun kendini çöllerde buldu ya hani. Ben sen varken burada daha çok kaybederim kendimi." dedim ve kalktım.
"Gideceksin yani. Istemezsin de beni? Buluruz kendimizi kaybettiğimiz yerde. Ben sende, sende burada" dedi. Sanki bu sefer kelimelerim de alev almıştı biraz?
"Belki kalır, belki giderim. Ikisi de eylem değil mi sonuçta? Cümlenin yüklemi değişse benliğini kaybeder mi kitap? Kalsam, devam edeceğim yarım kalanlarıma. Gitsem, kalbimde onlar olacak ve bunun hayali eşsiz olacak ütopyamda. Ama sen kafana pek takma güzelim. Sonuçta hala beyazlar içindesin. Sonuçta kitabın sonunu kendi isteğine göre tamamlayacaksın." dedim ve yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUK
Teen FictionGece ile Aytun. Siyaha boyanmış iki kalp. Birbirlerinden oluşan tek ruh. Siyahın siyaha karşı çekimi. Birleştiklerinde hiçlikten gelen sonsuzluk bu dünya için fazla karanlık olacak. Peki kendi ütopyalarında buluştuklarında dünyaya nasıl aydınlık...