Yaralarımı sen sardığın zaman,
Ağrısı hafifliyor.
Yaram sen olunca,
Ağrısı hiç geçmiyor.Bulutların göz yaşları tane tane yağıyordu. Suya muhtaç kalmış sokaklar bulutun göz yaşıyla zeminini parlatıyor. Kimi insanlar bu tanelerden kaçarken, kimisi ellerini göğe açıp mutlu oluyor. Gökyüzünde rengarenk bir pırıldama. İçinde tuttuğu gözyaşları yağdıktan sonra tüm acıları yok oluyor ve rengarenk gülümsüyor yeryüzündekilere. Tuhaf. Yağmurdan kaçan insanlar gök kuşağıyla mutlu oluyorlar. Halbuki hiç düşünmeyiz yağmur yağmadan gökyüzünde aynı anda yedi renk oluşamayacağını. Bugün erken uyanmıştım çünkü günün erken saatlerinde camıma vuran yağmur damlaları bana izlemem gereken bir manzarayı hatırlattı. Mutfağıma gidip boydan boya olan camdan izlemeye başladım göz yaşların yere düşüşünü, cama yapışıp süzülerek kaymasını. Bugün okulda vermem gereken bir sınav vardı. İzlemeyi bırakıp ona çalışmak istedim. Bir süre çalıştım ama okuduğum satırlardan bir şey anlamayınca vazgeçtim. %99 oranda kalacaktım zaten ama %1'lik ihtimali de görmezden gelemedim.
Çalan kapıma bakmak için izlediğim manzaradan vazgeçtim. Kapıya doğru yöneldim ve vardığımda açtım. Gelen Emre'ydi.
"Bugün senin için erken başlamış kanka." Emre gelmeden önce çağırdım onu birkaç şey anlatsın diye. O benim bölümüm hakkında hiçbir şey bilmez ama okuyor ve akılda kalıcı şekilde anlatıyor. Tabii anlattıkları aklımdan yağmur tanesi gibi süzülüp geçiyor. Sadece geçtiği yol kalıyor.
"Sınava çalışırım diye düşündüm ama cık. Bir şey anlamıyorum ki."
"Derslere uzun zamandır gitmediğin için olabilir mi sevgili Süperzeka Aytun."
"Sen bana anlatacak mısın onu söyle. Anlatmayacaksan çıkacağım daha çok işim var."
"Ne işiymiş merak ediyorum." Tabii önemli bir işim yoktu. Sadece hızlı olsun diye diyordum. Gülümsedim ve yüzüme sempatik bir ifade koydum. Emre yüzünü buruşturdu ve,
"Tamam anlatacağım ama bir daha böyle bir ifade takınma. Hiç yakışmıyor." dedi. "Sende yaptırma bana bir daha." dedim ve ciddi ifademe geri döndüm. Emre birşey soracakmış gibi bakıyordu ve sordu da.
"Kanka sevgilinle aynı bölümdesiniz. Niye o anlatmıyor da ben anlatıyorum?"
"O dondurmuştu okulu. Benden daha az şey biliyordur."
"Peki o zaman." dedi ve gülümsedi. "Nerede kalmıştık sevgili öğrencim."
○○○○○○○
Taksi bizi okula getirdikten sonra ücreti ödedim ve çıktım. Ben ileriden gidiyordum. Emre'yi birkaç metre arkamda bırakmıştım. Yüzünü görmek istemiyordum. Arkamdan koşar gibi adımlar duyunca adımlarımı hızlandırdım. Bir anda sol omzumda bir baskı hissedince yüzümü sağ tarafıma dönderdim.
"Ya kanka benim ne suçum var? Hem ergen misin sen niye trip atıyorsun bana?" Sinirle yüzüne döndüm ve,
"Oğlum masaya oturalı iki dakika olmuştu. Sonra gelmiş 'Norodo koldok?' diyorsun. Ayıptır." Emre masaya oturmadan önce "Aç aç bir şey anlatamam." dedi. Bende bir şeyler hazırlamaya koyuldum. Sonra içecek de isteyince dolaptan meyve suyu çıkarmıştım. Mutfak masasında kitabımı unutmuşum. Emre masaya oturdu ve kitabı kurcalıyordu. Bende önüne yiyecek koymuştum. Tam meyve suyunu koyuyordum ki elime çarpmasıyla bardağın kitabımın üstüne dökülmesi bir oldu.
"Hem trip atmıyorum sana. Sadece kızgınım. %1 geçme ihtimalim vardı. Onu da kökünden kuruttun. Hem bütün suç bende mi 'Ne suçum var?' diye soruyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUK
Novela JuvenilGece ile Aytun. Siyaha boyanmış iki kalp. Birbirlerinden oluşan tek ruh. Siyahın siyaha karşı çekimi. Birleştiklerinde hiçlikten gelen sonsuzluk bu dünya için fazla karanlık olacak. Peki kendi ütopyalarında buluştuklarında dünyaya nasıl aydınlık...