Aytun'dan...
Gözlerimi biraz açmaya çalıştım. Yorgun bedenim gözlerimi açmamı zorlaştırıyordu. Bu arada düşüncelerimle savaşıyordum. Nerede olduğumu bilmediğimden 'Neredeyim?' diye bir hafızamı yokladım ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Kendimi zorlayarak gözlerimi yavaşça açtım. Açtığımda zihnime düşen küçük bir anı oldu. Cam pencereden birinin beni izlediğini hatırladım ama kim olduğunu göremedim bulanık zihnimde. Gözlerimi açmamın verdiği cesaretle yataktan doğrulmaya çalıştım. Bir an her yerimin acıdığını hissettim ve tekrardan başımı koydum daha demin kaldırdığım yastığa. Kendime uğraş olarak odanın içine bakmak istedim ve başladım. Odanın her yanı beyazdı ve acayip kokuyordu. Bu koku da neydi? Zihnim düşünmekten yorulduğu anda odamın kapısı açıldı. Kapı görüş alanımdan biraz uzak olduğu için 'Gelen kimmiş?' diyerek vücudumdaki sızıları unutup tekrar doğrulmaya çalıştım. Yaptığım şeyin canımı çok acıtmasıyla sonlandığı için gelen kişiye bakmadan tekrar uzandım.
"Aytun Bey nasıl hissediyorsunuz kendinizi?" Gelen hemşireydi.
"Siz kimsiniz? Neredeyim lan ben? Ne oldu bana da neden kalkamıyorum? Canım neden acıyor?" diye ardı ardına sorular sordum. O kadar bilinçsizce davranıyordum ki daha demin sakinca düşünürken sinirlendim bir an.
"Bir kaza geçirdiniz. Neredeyse on gündür uyanmanızı bekliyoruz. Tedaviye olumlu sonuç aldığımız için müşahede altındasınız. Hem arkadaşlarınız burada. Onlar da şu an sizinle konuşmak için sabırsızlanıyorlar. Birazdan gelirler yanınıza. Bir ihtiyacınız olursa seslenin. Kontrollerinizi bitirdikten sonra sizi yalnız bırakacağım. Geçmiş olsun." Serumumu kontrol etti. Elindeki dosya üstünde olan kağıda not aldı ve odadan çıktı. Derince nefes aldım hemen sonrasında verdim. Sanki boğuyor şu iğrenç hastane kokusu. Gelmek istemiyordum hastaneye. Hiçbir zaman burada yatan hastaların yerine koymadım kendimi. Çok bunaltıcı bir yer olduğu için koymadım kendimi. Burada beklemek zor. Burada yatmak da zor. Düşüncelerim zihnimi daha çok bulanıklaştırırken odanın kapısı tekrar açıldı.
"Kardeşim sen mal mısın ya?! Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun? Bir daha bana gerilim yaratma. Ölmek istiyorsan gel benim ellerimden olsun. Kendini bana bırak. Çok güzel öldürürüm seni." Emre'nin şakaları bile kötüydü ama özledim şakalarını. Bana karşı takındığı alaycı ifadeye kahkaha attım.
"Ah! Dur Emre Allah aşkına dur. Güldürme beni. Canım acıyor zaten sanki üstümden tır geçmiş gibi."
"Oğlum zaten üstünden tır geçti." Deyişinin üstünden tekrar kahkaha attım. O da gülüyordu ama içten değildi. Belli ki zorluyordu kendini ama kesinlikle içten yapıyordu esprilerini. Bir zamanlar bende Emre çok üzgünken bende çok çabalamıştım çünkü. Burası ona neyi hatırlatıyor biliyordum da ondan daha iyi anlıyordum. Kardeşim benim birkaç günde çökmüştü sanki. Kim bilir ne zamandır uyumuyordu. Elini de sarmışlardı. Ne olduğunu şimdi değil ama sonra soracaktım. Bensiz kavgaya falan karıştıysa bunu hesabını soracaktım ona. Ikimiz de ciddileştikten sonra,
"Kaç gündür buradayım?" diye sordum.
"Bir haftayı geçti." dedi. Cümlesinin devamı gelecekti sanki? Bir süre onu bekledim ama bir şey demedi. Öncelik vermek için,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİKTEN GELEN SONSUZLUK
Teen FictionGece ile Aytun. Siyaha boyanmış iki kalp. Birbirlerinden oluşan tek ruh. Siyahın siyaha karşı çekimi. Birleştiklerinde hiçlikten gelen sonsuzluk bu dünya için fazla karanlık olacak. Peki kendi ütopyalarında buluştuklarında dünyaya nasıl aydınlık...