3. Bölüm

84 36 11
                                    


Korkuyordum. Kendi meselemi çözmek zorunda kaldığım hiçbir olay olmamıştı. Koca şatodaki herkes bana hizmet ediyordu ki zaten. Şimdi ise bilmediğim bir ruh falanla buluşmam gerekiyordu. Buluşmaktan değil söyleyeceklerinden korkuyorsun. Aklımdan geçen düşünceyle ürperdim. Beynim bazen içimdeki gizli şeyleri ortaya çıkararak işimi 800 kat zorlaştırıyordu. Beynim yanıyordu. Katedralin çatısında esen rüzgar beni sanki dünyanın çatısındaymışım gibi bir hisse sokuyordu. Dolunaya baktım. Sanki kafamın hemen üzerindeymiş gibi hissettim.

" Bak ay ruhu veya ay ile ilgili varlık... sana nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum. Bugüne kadar var olan mühürlerim gitti. Zaten kısıtlı olan su yeteneğim de gitti. Bunlarla ilgili cevaplar istiyorum. Açıkça söylemek gerekirse ortalıkta ifrit gibi dolaşmak istemiyorum."

Havada en ufak bir kıpırdanma dahi yoktu. Ay ruhu veya her neyse o şeyle olan meselemi çözemeyecek miydim ? Niye cevap vermiyordu bu ruh ? Hem gücümün kaynağı hem de cevap vermiyor. Kediye git. İçimden geçen bu düşünceyle bir anlığına şoka girdim. Kafamın içinde başka biri konuşmuştu. Fakat bu konuşma kafamı birden gelen bir zonklama ve karıncalanmayla sarmıştı. Katedralin tepesinden inmeye başladım. Kediye gitmeliydim. Peki hangi kediye ? Düşünmeme bile gerek yoktu. Belliydi nereye gideceğim : hep tanışmayı arzuladığım Kedi'nin yanına. Garip bir şekilde Efsanevi Çocuklar'dan -yani bizden- tanışmayı en çok istediğim hep Kedi olmuştu. Küçükken Matt'in bana diğer çocuklardan bahsettiği zamanda Matt'e "Kedi'ye gitmek istiyorum." diye tutturmuştum. Hey bu arada sanırım "Poseidon" lakabım mühürlerimin gitmesiyle düşmüştü. Yeni bir lakaba ihtiyacım vardı. Katedralin çatısından tam indiğim anda kafamdaki ses kafamı aşırı derecede zonklatıp karıncalandırarak Senin lakabın artık Beyaz dedi. Beyaz mı ? Kafamda konuşan şeyin yaratıcılığına hayran kaldığımı söylemeden edemeyeceğim. Ama yine de fena bir lakap sayılmazdı. Lakaplarımız kimliğimizi korumamız içindi. Yeterince güçlü olmadan önce ismimi herhangi birine söylememem gerektiğini tembihlemişti Matt. Bizim şato hariç tabi ki.

" Hey neler öğrendin bakalım ?"

" Matt altıma sıçıyordum. Dalak böbrek hepsini bırakacaktım az kalsın şuraya."

Gerçekten az önce kalp krizinden gidebilirdim. Ve katedralin çatısından inip de Matt'in bulunduğu yöne doğru ilerlediğimi fark etmemiştim.

" Ed hiç yakışıyor mu bir beyefendiye ?"

Kıkırdadık.

" Matt Kedi'nin yanına gitmem lazımmış." dedim.

Matt'in gülümsemesi şaşkınlığa dönüştü. Beklenmedik bir tepki değildi.

" Gidemezsin Ed. Sana bir şey olursa bunu Büyücü Meclisi'ne açıklayamam. Sıçayım meclise bütün hayatım mahvolur. Benim bu hayattaki tek yakınım sensin. Kardeşimsin sen benim. Hem istersen seni bir temel büyücü olarak yetiştirmeyi deneyebiliriz. Hem güvenli de olur-"

" Matt bak sakin ol. Bunu bana eğer bir büyücü ya da insan söyleseydi gitmemeyi düşünürdüm ama şu an öyle bir şansım yok çünkü kafamın içerisindeki ruh mu işte neyse o söyledi."

" Kafanın içerisinde mi ? Ne saçmalıyorsun sen ?"

" Hey Ay ruhu veya her neyse yanıma gelip de benimle sohbet etmesini beklemiyorduk herhalde. Değil mi Matt ?

Matt duraksadı.

" Kedi'nin yanına gitmeni istemememin bazı sebepleri var. Aslında bildiğin çoğu şey yanlış."

Meraklı gözlerle Matt'e bakıyordum. Bildiğin çoğu şey yanlış derken neyi kastediyordu ? Bildiklerimin ne kadarlık bir kısmı yanlıştı ?

BEYAZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin