〰22. Bölüm: Ben Buna Hazır Değilim/1〰

4.1K 382 167
                                    

İyi okumalar❤️

Hikayemin Allah belamı verdiği bölümlerindeydim sanırım. Bütün felaketler ardı ardına gelmişti. Oysa çok değil birkaç ay sonra Yiğit'e kavuşacak, onunla evlenecektim. Tek derdim Şadiye Teyze'nin evimize gelmesi ya da annemin her işe burnunu sokması olacaktı.

  Ancak Rihanna'nın da dediği gibi 'Ördü kader ağlarını, kırdı yine kollarımı...' Yani bir süre Yiğit'siz devam edecektim hayatıma. Bu durum için başta çok ağlasam da artık kabullenmem gerektiğini anlamıştım. Evet. Yiğit'i kaybedecek, kurdun kuşun önüne atacaktım ama başka çarem yoktu. Tamamen onun olabilmek için bir süre ondan ayrı kalmak en doğrusu olacaktı.

"Abla! Ne yapıyorsun burada? Gelsene içeri."

Melis'in sesiyle başımı kaldırıp ona baktım. Bu aralar annemlerin gözüne battığımı biliyordum. Ancak elimden bir şey gelmiyordu. Durumlar bu kadar karışıkken oturup onlarla sohbet edip gülüşemezdim.

"Ben böyle iyiyim."

"Ablaa... Yapma ama böyle. Hepimizi üzüyorsun bak. Tamam bir boka battın ama beraber çıkacağız bundan."

  Bir "Hah!" çekip ona baktım. Doğrusu çıkabileceğimizi hiç sanmıyordum. Yalanlarım ortaya çıkmasın diye tek ayak üstünde kırk yalan söylüyordum. Elimi belime koyarak çirkef Güllü gibi bir tavır takındım.

"Kızıım! Götüm tutuştu diyorum. Bela kapıda diyorum! Nasıl halledeceğiz ya? Hayır neden böyle olduğunu da anlamıyorum. Her şey bu kadar güzel ilerlerken birden bire nasıl tepetaklak oldu?"

  Melis üzgünce baktıktan sonra eliyle yatağa yaslandı.

"Eniştemle konuştun mu?"

  Gelen soruyla başımı iki yana salladım. Hala Yiğit'ten ayrılmamıştım. Ancak aradığında sürekli benimle konuşmaya çalışıyordu. Ben ise soğuk davranıyordum. Aslında böyle yapmaya mecburdum. Hatta moralimin bozuk olduğunu düşününce bana bir kutuyla hediye yollamıştı. İçini açtığımda önce fotoğraflar çıkmıştı karşıma. Bizim fotoğraflarımızı bastırmıştı. Bir de bana kendi hırkasıyla bir ayıcık yollamıştı. Kokusunu çok sevdiğimi söyleyince böyle bir şey düşünmüş olmalıydı. Sanırım ayrıldığımızda İzel'in 'Işıklı Yol' şarkısını açıp depresyona girmem için gerekli her şey vardı. Hırka, fotoğraflar, anılar ve pişmanlık... Olacakları gözümde canlandırınca bunların iyi günlerim olduğunu düşünüyordum.

  Allah'ım... Lisedeyken sümüklü kızların arkasından dedikodu yaptığım için mi gelmişti bunlar başıma? Ya da Ayşe'nin uzun saçlarını kıskandığım için sakız yapıştırmamdan mıydı? Neden bütün belalar benim başıma geliyordu?

  İç isyan başlattığım sırada Serkay ve halam girdiler. Halam sanki bir şey olduğunu anlamış gibi endişeyle yatağıma oturup elimi tuttu. Ardından Serkay oturdu.

"Türkan... Neyin var kuzum?"

İşte böyle şefkat görünce hemen duygusallığa bağlıyordum. Gözlerim dolarken kafamı yukarı kaldırıp tavana baktım. Elimle de çeneme destek verdim.

"Bir şey yok."

Ancak gözümden bir damla yaş firar etmişti bile. Dayanamıyordum işte ne yapayım!

"Aynen kusen ya. Neyin var anlat bize."

Serkay'ın konuşma tarzı kulağıma komik gelince kıkırdamadan edemedim. Kusendik biz. Her ne kadar hareketleri bazen çok sinir bozucu olsa da onu çok seviyordum.

Serkay kıkırdadığımı duyunca masumane bir tebessüm yüzüne yerleşti ve "Ha şöyle. Biz o güleç Türkan'ı görmek istiyoruz." dedi.
Ancak maalesef o güleç Türkan şu aralar yerin dibiyle bir süre onda kalabilmek için anlaşmalar yapıyordu. Ancak yerin dibi bile kabul etmiyordu beni. Çünkü artık yüzleşme vaktinin geldiğini o da biliyordu.

Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

"Yiğit'le pek iyi değiliz bu aralar. Onu eskisi kadar sevmiyorum."

'Yalan! Onu her şeyden çok seviyorum.'

Ancak bunu söyleyecek hakkı bırakmamıştım kendimde. İçimde kıyametler koparken dışardan bir şey belli etmemek için çabaladım ve devam ettim.

"Ben ondan ayrılmak istiyorum."

Bunu söylediğim anda gözlerimden yaşlar akmasına engel olamadım. Hayır istemiyordum. Ondan ayrılmayı hiç istemiyordum. Ancak başka çarem yoktu. Allah'ım! Neden her şey bir anda sarpa sarmıştı böyle?

Halam ve Melis yanıma gelip bana sarıldıklarında içimi döktüm. Yaklaşık on beş dakika boyunca ağlayıp çaktırmadan akan sümüklerimi üstlerine sürdüm. Onca derdimin arasından bir de peçete alıp onları silmekle uğraşamazdım.

Annem içeri girdiğinde bizi o halde görünce ebdişeyle yanımıza geldi.

"Kızım... İyi misin?"

Başımı aşağı yukarı sallarken aslında anneme bir nevi yalan söylüyordum. Aslında herkese yalan söylüyordum. Öyle bir çukura batmıştım ki kimse beni çıkaramazdı. Her şeyi en baştan çözecektim. Yaptıklarımı duyarsa ne ailem ne de Yiğit affederdi beni.

"Anne... Ben Yiğit'ten ayrılmak istiyorum."

  Ve sonunda söyledim. Bunu söylemesi bile bu kadar zorken Yiğit'ten ayrılınca ne yapacaktım bilmiyordum.

Annem öfkeyle kaşlarını çatınca ondan da bir fırça yiyeceğimi anladım.

"Ne saçmalıyorsun kızım sen? Evleneceğim diye diretmedin mi? Şimdi de çıkmış ayrılacağım diyorsun! Çocuk oyuncağı mı bu?"

Sona doğru sesi bir anda yükselince gözlerimi kapattım. Sanırım ondan ayrılmam onu kabullendirmemden daha zor olacaktı.

Ancak bir şekilde olacaktı işte. Kolay olması için elimden geleni yapacaktım. Sanırım dn kolay yolu üste çıkmaktı. Sinirle ayağa kalkıp bağırdım.

"Ayrılacağım işte! Sevmiyorum lafından ne anlıyorsun?"

Ve ayağa kalkıp hışımla dolabın karşısına geçtim. Başımı dik tutup aynaya bakarken kendimi motive etmeyi ihmal etmedim.

'Toparla kendini Türkan. Şimdi ağlama zamanı değil, savaşma zamanı!'





.

Gel Seni De Everelim!~Tamamlandı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin