〰12. Bölüm: Sürpriz Ziyaret/2〰

6.1K 589 118
                                    

Tuba ile insanlara sora sora, çeşit çeşit otobüse bine bine sonunda gelmiştik. Geldiğimiz mahalle sanki İstanbul'da değil de küçük bir şehrin dokusu bozulmamış mahallesi gibiydi. Sanki müteahhitler evleri katlederken buraya kıyamamış, dış cephelerini cıvıl cıvıl boyamışlardı. Her tarafta iki üç katlı müstakil evler vardı. Çok lüks değildi ancak şirindi.

  Dükkanı da birkaç cadde aşağıda işlek bir yerdeydi. Burası da zaten semtin meydanıydı. Ve dükkanı da bulmuştuk. İsmini tahmin etmek çok da zor değildi.

'Öztürk Mobilya'

  Zaten Türkiye'de her on kişiden on beşinin soyadı Öztürk'tü. Bu yüzden her yerde bu kelimeyi görmek mümkündü.

"Burası mı?"

  Tuba'nın sorduğu soruya sadece başımı salladım. Heyecan sarıyordu her tarafımı. Alttan da bir sıcaklık geliyordu tabii. Acaba Yiğit beni görünce ne tepki verecekti?

"İçeri girelim hadi."

  Tuba'yı beklemeden içeri girdiğimde derin bir nefes aldım. Yiğit görünürde yoktu. Onun yerine kumral, uzun boylu bir adam vardı. Muhtemelen otuzlu yaşlardaydı. Yapılmış mobilyaların arka tarafında sürgülü bir kapının ardında oturuyor ve müşteri olduğunu tahmin ettiğim kişilerle konuşuyordu.

Kendimi toparlamak adına birkaç kez öksürdükten sonra yanlarına ilerledim. Tuba da arkamdan geliyordu. Adamın anına gittiğimde sorar gözlerle bana bakıyordu. Gülümseyerek terleyen ellerimi birleştirdim ve konuştum.

"Merhaba. Ben Yiğit'e bakmıştım da..."

"Atolyede şu an. Siz kimsiniz? Ben arayıp kendisini çağırayım."

Ben ismimi söylememe gerek kalmadan kapı açıldı ve Yiğit geldi. Yanında bir adamla atışarak geliyorlardı. Beni gördüğünde yüzündeki gülümseme solmuş ve yerini şaşkın bir ifadeye bırakmıştı. Yavaş adımlarla yanıma geldi.

"Senin ne işin var burada?"

"Şey... Seni ziyaret etmek istedim. Kızmamışsındır umarım."

Bir elini ensesine attığında gergin olduğunu anladım. Onu artık çözmüştüm. Ancak neden gerildiğini anlamadım.

"Hayır canım ne kızması? Aksine çok sevindim."

O sırada masada oturan adam "Yiğit... Bu genç kız kim oluyor?" dedi.

"Türkan... Benim kız arkadaşım. Mehmet de benim ağabeyim oluyor Türkan."

Gülümseyerek ona elimi uzattığımda aynı samimiyetle karşılık verdi.

"Memnun oldum."

"Ben de çok memnun oldum. Demek meşhur Türkan sensin."

O sırada Yiğit'in yanındaki arkadaşı "Hoş geldin yenge." deyip munzurca sırıttı. Yiğit ona ters ters baktıktan sonra bana dönüp gülümsedi.

"Gel bir çay iç öyleyse. Bu arada da beni arkadaşınla tanıştırırsın."

***

Çaylarımızı içmiş ve kısaca bir tanışma faslı yaşamıştık. İsminin Cemal olduğunu öğrendiğim çocuk Yiğit'in iş arkadaşıydı. Ve çok atışıyorlardı. Mehmet Abi ise gayet olgun ve yakışıklı bir beyefendiydi. Bir süre sonra sohbet iyice koyulaşmış ve samimiyet artmıştı. Ancak benim Yiğit ile baş başa konuşmam gerekiyordu. Bu yüzden kimse fark etmeden ona seslendim.

"Biraz yalnız konuşabilir miyiz?"

Yiğit olumlu anlamda başını salladıktan sonra çayının son yudumunu içip ayağa kalktı.

"Biz biraz konuşacağız. Siz devam edin."

Onun ardından ayağa kalktım. Yiğit belimden tutarak beni dışarı doğru yönlendirirken "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Baş başa kalacağımız bir yer düşünüyorum şu an. Ve sanırım buldum."

***

  Uzunca bir yol yürümüş, ardından bir parka gelmiştik. Küçük bir gölet ve etrafta ağaçlar vardı. Etrafta pek kimsecikler yoktu. Yiğit yere oturup bağdaş kurunca ben de onu tekrarladım. Onun mimiklerini incelerken yüzümde bir tebessüm oluşmasına engel olamadım. Bilmem kaçıncı defa kendi kendime sordum.

  Ben bu adamı hak edecek ne yaptım?

  Başta sert ve yakıcı bakışları bende ürkütücü bir izlenim bırakmıştı. Ancak kalbine inmeyi başardığımda bir tertemiz bir yüreği olduğunu anlamıştım. Sürekli çevresindeki insanları mutlu etmeye çalışan, etliye sütlüye karışmayan, kendi halinde bir insandı. Sahip olduklarının değerini iyi biliyordu. Ve ben de, şimdi olmasa da, birgün öyle değerlenmek istiyordum.

"Ne gülüyorsun öyle?"

  Sorduğu soruyla düşüncelerimden sıyrılıp omuz silktim.

"Hiiç. Seni anan benim için mi doğurmuş acaba? Onu düşünüyorum."

  Söylediklerimle kıkırdayıp bir elini omzuma doladı. Başımı göğsüne yaslarken onu daha çok hissetmek için gözlerimi kapattım. Birkaç dakika süren huzurlu anlarımız Yiğit'in sesiyle bölündü.

"Anlat bakalım. Ne konuşacaksın benimle?"

  Yerimden doğrularak saçlarımı kulaklarımın arkasına aldım.

"Yarın programa gitmemiz gerekiyor."

  Sözlerimden sonra gülen yüzü solup sıkıntılı bir hal aldı.

"Ben oraya çıkmak istemiyorum."

"Ben de bu durumdan memnun değilim. Ama şartlar böyle. Yarın oraya çıkıp kararımızın olumlu olduğunu bildirmeliyiz."

  Yiğit kaşlarını çattığında gelecek sözlerin pek olumlu olmadığını anladım. Nitekim öyle de oldu.

"Oradan nefret ediyorum. Sırf senin için 'Asla yapmam.' dediğim bir şeyi yaptım. Ayrıca oradan ayrılmanı istiyorum. Zaten senin gibi güzel bir kızın evlenmek için öyle ucuz yerlere çıkmasına anlam veremiyorum. Kararımız olumsuz deyip ayrıl oradan. Biz ilişkimize devam ederiz."

  İşte şimdi ne yalan uyduracağımı bilmiyordum. Oraya evlenmek için değil de reklam yapmak için çıktığımı duysa ne yapardı acaba? Kesin benden ayrılırdı.

"Ya Yiğit... Çıktım işte oraya. Bunun nedenini az çok biliyorsun. Benim erkek arkadaşım falan da olmadı pek. Bu konularda iyi değilim. Hem o program sayesinde birbirimizi bulduk. Neden bu kadar ketumsun?"

"Bak... Ben babamı kaybettikten sonra annemi de o programlarda kaybettim. Kadın bizi görmez oldu. Yok Ali'nin kararı... Sultan'ın nişanı! Tek düşündüğü bunlar. Sırf ünlü olmak için oraya çıkıp insanları kandırıyorlar. Ve benim annem de dahil toplumu aptallaştırıyorlar. Hepsinden nefret ediyorum. Ama sen oraya gerçekten evlenmek için çıktın. Seni zor durumda bırakmak istemiyorum. Tamam. Yarın son kez gidebiliriz."

  Sözlerinden sonra tek düşündüğüm Yiğit'in yaptıklarımı öğrenince beni affetmeyecek oluşuydu. Sanırım... Gerçekten ayvayı yemiştim.








.

Gel Seni De Everelim!~Tamamlandı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin