Dakikalardır kendime aynı soruyu soruyordum:
Ben bunu hak edecek ne yaptım?
En geç saat 05.15'te yola çıkmış olmamız gerekirken, Evelyn ve Leia yüzünden bu süre ikiye katlanmıştı. Aralıksız 15 dakika boyunca ikisi de ön koltukta oturmak için birbiriyle kavga etmişti ve sonunda benim bağırmamla ikisi de arka koltukta oturup sırtlarını birbirine dönmüş ve pencereden dışarıyı izlemeye başlamışlardı.
Aradan yaklaşık bir saat geçtiğinde, hâlâ hiçbirimizden çıt çıkmamıştı. Arabanın içindeki sessizlik iyice canımı sıkmaya başlayınca radyoya uzandım ve sunucunun "Sıradaki şarkı James Blunt'dan geliyor," demesiyle durdurdum gezinmeyi. "You're Beautiful" benim en sevdiğim şarkılardan biriydi.
Şarkı yavaş yavaş kendini göstermeye başlamışken Leia arkadan "Güzel şarkıymış," diye bir yorumda bulundu gülümseyerek. "Geceye yakıştı."
Aynadan arkaya bakıp ona gülümsedim ve "Bence de," diye karşılık verdim. "Zaten benim de çok sevdiğim bir parçadır."
Bakışlarımı, onu da konuşmaya katmak için Evelyn'a çevirdiğimde hâlâ eli çenesinde, pencereden dışarıyı izlediğini görmüştüm. Bu yüzden de ona dokunmama karar alıp şarkıya odaklanmaya çalıştım ve şarkının sözlerini mırıldanmaya başladım sessizce:
My life is brilliant.
(Hayatım harika.)My love is pure.
(Aşkım saf.)I saw an angel.
(Bir melek gördüm.)Of that I'm sure.
(Şuna eminim ki.)She smiled at me on the subway.
(Metroda bana gülümsedi.)She was with another man.
(Başka bir adamla birlikteydi.)But I won't lose no sleep on that,
(Ama bu yüzden hiç uykusuzluk çekmeyeceğim,)'Cause I've got a plan.
(Çünkü bir planım var.)Adamın sesi pürüssüzdü ve kulaklarıma her deyişinde bundan büyük bir zevk alıyordum. Nakarat kısmına geldiğini anladığımda tam derin bir nefes almış, eşlik etmeye başlamıştım ki, arkadan Evelyn'ın sesini duymamla istemsizce dudaklarım geri kapanmıştı:
You're beautiful. You're beautiful.
(Çok güzelsin. Çok güzelsin.)Aynadan birbirimizle bakışmaya başlamıştık.
You're beautiful, it's true.
(Çok güzelsin, bu doğru.)Önüme bakmam gerekiyordu ama gözlerimi ondan alamıyordum.
I saw you face in a crowded place,
(Kalabalık bir yerde yüzünü gördüm,)And I don't know what to do,
(Ve ne yapacağımı bilemedim,)Sesi bir dahaki cümlede anlamadığım bir şekilde üzgün çıkmıştı:
'Cause I'll never be with you
(Çünkü hiçbir zaman seninle olamayacağım.)Ve hemen geri toparlanmıştı:
Yeah, she caught my eye,
(Evet, bakışımı yakaladı.)"MİLA!!"
Leia'nın bağırışıyla bir an için afallasam da kendime gelmiş ve son anda freni köklemiştim. Hepimiz birlikte öne doğru savrulurken emniyet kemerleri sağ olsun camdan fırlamamızı engellemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetimhane
Teen FictionDöndüğümde gitmiştin. Bizden geriye, sadece anılar kalmıştı. 29.06.17 •• 12.07.18