•
Altı... Yedi... Sekiz...
Kafama vurmaya devam ediyorlar.
On üç... On dört...
Göğsüme attıkları tekmeler nefesimi kesiyor.
Yirmi bir... Yirmi iki... Yirmi üç...
Sanırım... beni öldürmeyi planlıyorlar.
O hâlde teşekkür ederim... Fazla bile yaşamıştım zaten....
"Bırak artık Bet! Kan öksürmeye başladı, görmüyor musun?!"
Otuz altı... Otuz ye-
"Bet!"
Durma. Tutma onun elini. Vurmaya devam etmeli ve bu gece beni, burada öldürmeli.
Açamadığım ağzımdan, dökülemeyen cümleler...
Hepsi kan olup ağzımın kenarından akarken yüz üstü bırakıldığım soğuk kaldırım taşı...
Otuz yedinci darbeyi vurmadan beni dövmeyi bırakan birkaç hayat kadını...
Ve yavaş yavaş kapanmaya başlayan, oldukça yorgun olan gözlerim...
°
Yalpalayarak ilerlediğim yolun sonunda bir hastane vardım. Kapısının önünde beni gören bir hemşire "Buraya bir sedye getirin!" diye bağırırken bacaklarım artık tamamiyle gücünü kaybetmişti. Dizlerimin üstüne düştüğümde, bir acı hissi de oradan yayıldı bedenime. Bilincim bölük pörçük, etrafımdakileri algıma yetim henüz doğmuş bir bebek gibi... Sert zeminden iki kol yardımıyla yumuşaklığa geçiyor sırtım. Ve yine kapanıyor gözlerim, sanırım bir daha açılmamak üzere...
•
Zil sesimin melodisi kulaklarımı acıtırken açtım gözlerimi. Koridordan gelen zayıf ışığın yardımıyla telefona uzandım ve kolumu Elly'nin başının altından çekerek cevaplandırdım tanımadığım bir numaradan gelen aramayı.
"Efendim?"
Nedense ekranda gördüğüm sayılar, numaranın Evelyn'a ait olabileceğini hissettirmişti bana. Ama yanılmıştım. Konuşan kişi bir başkasıydı.
"Merhaba, Bayan Mila ile mi görüşüyorum?"
"Evet, kimsiniz?" diye sordum merakla. Eğer arayan kişi beni yine işletmeye çalışan Chloe değilse, gecenin bu saatinde aramasının önemli bir sebebi olmalıydı.
"Ben XXX Hastanesi'nde çalışan bir hemşireyim. Bir saat önce Bayan Evelyn hastanenin önünde bulundu ve durumu ağırdı. Rehberinde bir aile ferdinin ismine rastlayamadığımdan, daha doğrusu rehberinde sadece sizin isminiz olduğundan dolayı sizinle irtibat kurmak durumunda kaldım."
Kendine yeni yeni gelen beynimde binlerce soru dönerken sadece tek birini sormaya gücüm yetmişti:
"O nasıl?"
"Şu an durumu daha iyi. Onu odaya aldık."
Bir süre kendime gelememiş, yalnızca kulağımdaki telefondan gelecek seslere odaklanmıştım.
Ben bir cevap vermeyince hemşire tekrar konuşmuş ve bana, "Buraya gelmeniz mümkün mü yoksa ulaşabileceğimiz bir başkasını biliyor musunuz?" diye sormuştu.
Yataktan zıplarcasına kalkıp gardıroba doğru koşarken -ki o sırada Elly'nin de uyanmasına sebep olmuştum- tek bir cümle söyleyip telefonu kapattım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetimhane
Teen FictionDöndüğümde gitmiştin. Bizden geriye, sadece anılar kalmıştı. 29.06.17 •• 12.07.18