Bölüm20 - Sandığın Kadar Yalnız Değilsin

2.1K 209 137
                                    

"Mila?"

Eliesha'nın sesini duymuş olmama rağmen hiçbir tepki veremiyordum. Ellerim başımın iki yanını hapis almış bir vaziyetteyken, geçmişimin karanlık taraflarıyla ve Sarah'la ilgili az önce gördüğüm o rüya yüzünden bir kriz geçiriyordum.

Elly hâlâ "Mila, evde misin?" diye bağırıp beni ararken yavaşça "E-Eliesha..." diye fısıldadım.

Odanın kapısından bir adım attığı sırada ceketini çıkarmaya ve "Yine mi bana Eliesha dedin?" diye kızmaya başlamıştı ki, bir köşeye sinmiş olan bedenimi görür görmez endişeyle "Mila!" diye bağırıp yanıma koşmuş ve hemen yanı başıma çömelmişti.

"Mila, iyi misin? Ne oldu? Mila?"

Hemen beni saran kollarına karşılık verip kafamı göğsüne gömdüm ve "Eliesha... Eliesha..." diye fısıldamaya başladım istemsizce.

"Buradayım, Mila. Bana ne olduğunu söyle."

Kollarının arasında kaybolmak istercesine ona iyice sokuldum ve "Beni bırakma, Eliesha," dedim çaresizce. "Ben... Çok yalnızım. Sakın beni yalnız bırakıp bir yere gitme."

Ağlamaya başladığı belli olan bir ses tonuyla "Saçmalama," dedi ve kollarını vücuduma daha sıkı sarıp bana daha çok sokuldu. "Saçmalama, öyle bir şey mümkün mü sanki? Her zaman elini tutmak için yanında olacağım ben senin."

Sonsuz bir güven ve şefkatle beni kucaklayan kollarına kendimi bıraktım ve ilk defa göz yaşlarımı döktüm onun yanında. O cümleleri bir başkası söylemiş olsaydı belki bu denli inandırıcı olmazdı ama bu cümleler Elly'nin dudaklarından çıkmıştı. O, bana asla yalan söylemezdi.

Her zaman yanımda olacaktı ve beni asla bırakmayacaktı.

Çünkü Eliesha, bana öyle olacağını söylemişti.

Kafamı çarptığım yeri tutarak ve oflayarak açtım gözlerimi ve yavaşça düştüğüm yerden dikildim.

Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken etrafımda hâlâ garip bir uğultu ve az önce darbe aldığım tarafımda hafif bir ağrı vardı.

Tam, "Hey millet, neler oluyor?" demeye hazırlanmıştım ki o anda gördüm...

Elly'nin, yerde yüzüstü yatan bedenini...

Gözlerimi birkaç kere açıp kapattım ama hayır, bu bir rüya değildi. Kırmızı bir sıvı git gide Elly'nin etrafını kaplıyor ve insanlar bunu gördükçe çığlıklar atıp birbirlerine acı dolu gözlerle bakmaya başlıyorlardı.

Yaşadığım şoktan kurtulup ayaklarım kaya kaya Elly'nin yanına koştum ve hemen yanına düşercesine oturup onu kendime çevirdim.

"Elly?! Elly beni duyuyor musun?! Eliesha?!"

Elly'nin kan bulaşan yüzünü avuçlarım arasına alıp kafamı kaldırdım.

"Biri ambulans çağırsın, lanet olsun!"

O sırada yanıma koşup gelen Chloe'ye bakıp hıçkırıklarımın izin verdiği kadar "Chloe lütfen..." dedim. "Lütfen yardım et. Bir ambulans çağır, Chloe! Lütfen biri ambulansı çağırsın!"

İnsanlar ceplerine sarılmaya başladıklarında bakışlarımı tekrardan Elly'e çevirdim.

Karnına bakamıyordum. Karnında... Kocaman bir demir parçası vardı ve diğer ucu da belini delip oradan çıkmıştı.

Ellerimiz, kıyafetlerimiz, her tarafımız kan içindeydi.

Nefesim keseliyordu.

Ben bu anı daha önce de yaşadım.

Ambulans hâlâ gelmemişti.

Evet, ben bu anı daha önce de yaşadım.

Ellerim yine kırmızıya bulanmıştı.

Ben... Bu lanet anı daha önce de yaşadım.

Kafamı iki yana sallayıp "HAYIR!" diye bağırdım bir anda. "Hayır sen beni bırakmayacaksın, Elly! Sen bana söz verdin!"

Hıçkırıklarımın ve göz yaşlarımın arasından zar zor nefes alıp konuşabiliyordum.

"Elly beni duyuyor musun?!"

Ama hayır, Elly hiçbir tepki vermiyordu.

"Eliesha! Bebeğim hadi, cevap ver lütfen! Eliesha!"

Sonunda Elly'nin mavi gözleri aralandığında "Eliesha!" diye bağırdım mutlulukla ve yanaklarını okşamaya başladım, göz yaşlarımdan bulanan gözlerimin izin verdiği kadarıyla.

Elly kucağımdaki başını hafifçe oynatıp gözlerimizi buluşturdu ve "Hâlâ bana o eski isimle sesleniyorsun," dedi yorgun bir gülümsemeyle.

Göz altlarında biriken yaşları silip saçlarını okşadım ve kendimi tutma gereği duymadan öpücükler kondurdum yüzünün her bir kısmına.

"Lütfen Eliesha," dedim. "Dayan biraz. Unuttun mu yoksa? Sen beni asla yalnız bırakmayacağına dair söz vermiştin. Hadi, şimdi sözünü tutma zamanı, bebeğim."

Titreyen elini, yanağımda hissedinceye kadar fark edememiştim buğulu gözlerim yüzünden.

Yüzündeki gülümsemesi hâlâ yerinde dururken "Sandığın kadar yalnız değilsin, Mila," dedi bana.

Bir an sonra yüzü acıyla kasıldı ve nefes alırken zorlandığı belli olan bir şekilde "Karnım... Çok acıyor... Mila," dedi kelimelere ara vere vere. "Orası... Çok fazla... Yanıyor."

Bakmaktan kaçındığım bölgeye göz atmamla bir hıçkırığı ağzımdan kaçırmam bir olmuştu.

Spotun demiri hâlâ Elly'nin vücuduna saplanmış bir şekilde yerinde duruyor ve açtığı yarık da ciddi bir şekilde kan kaybetmesine sebep oluyordu.

Elly'i rahatsız etmemeye özen göstererek üzerimdeki gömleği çıkardım ve yaranın hemen üstüne bastırmaya başladım. Bir yandan da "Nerede kaldı bu lanet ambulans!" diye bağırıyor ve küfürler savuruyordum etrafa.

Ellerimi hâlâ Elly'nin karnına bastırırken Elly kaşlarını çattı ve "A-acıyor, Mila," dedi. "Ne var... Oramda? Kalkamayacak kadar... Yorgun hissediyorum."

Kafamı iki yana salladım ve "Hiçbir şey yok, bebeğim," dedim. "Merak etme, sadece ufak bir sıyrık; endişelencek hiçbir şey yok."

Bir süre Elly bir şey söylemeyince bakışlarımı bastırmakta olduğum karnından çekip  yüzüne odakladım ama artık Elly'nin gözlerine bakmıyordum. O, maviliklerini çoktan yummuştu.

"Eliesha!!" diye bağırdım boğazımı acıtan bir yükseklikle. "Eliesha, aç gözlerini!!"

Göz yaşlarım boynumdan aşağıya sağanak etkisi yaratırken hıçkırıklarıma mukayet olamıyordum.

"Lütfen Elly..."

...diye fısıldadım son kez.

"Lütfen..."

Ama söylediklerim artık ona ulaşmıyordu.

"Lütfen, gözlerini kapama..."

○○○

O gün... stüdyoya ambulans gelmedi.

O gün... yirmi yedinci yaşını birkaç ay önce dolduran nişanlım... kucağımda ve kanlar içinde... bir daha açmamak üzere yumdu gözlerini hayata...

O gün...

O gün ben...

Beton bir zemin üzerinde ve sevgilim kucağımda son nefesini verirken... yirmi yedi yıllık kısacık hayatımdaki üçüncü ölümümü yaşadım.

Üzgünüm.
-MëL

YetimhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin