2. Bölüm

336 78 127
                                    

Öykü, kendini bir kez daha boydan boya koşması gereken sahanın önünde bulduğunda nefes nefeseydi. Her ne kadar yaptığı işi sevse de artık bitmesini istiyordu çünkü tüm vücudu ter içinde kalmıştı ve terinin ıslaklığı artık fazla rahatsız edici olmaya başlamıştı.

Koç, antrenmanı bu sefer normalden daha uzun tutmuştu. Elindeki topu sektire sektire sahayı koştu. Adımlamasını tam zamanında yaparak turnikeye çıktı ve topu mümkün olduğunca en yüksek yerde elinden bıraktı. Elinden çıkan top potanın içinden kayarak yere düştü. Öykü atışından memnundu çünkü yorgun olmasına rağmen yükseğe zıplayabilmişti.

"Ah, hayır!" diye seslendi koç sahanın diğer ucundan "Topu aşağıdan çıkarıyorsun Öykü! Kaç defa söyledim? Topu yukarıdan çıkarman gerek. Ne kadar yükseğe zıpladığın umrumda değil, topu aşağıdan çıkarırsan blok yersin. Elif haydi çıksana ne bekliyorsun? Kaptan son atışı yapıyor. Bugün için bitiriyoruz."

Koçun sesini duyan Elif hızla Öykü'nün izlediği yolu koşarak potaya bir turnike atarken, Öykü de yerde kendi kendine seken topunu kapıp koçun yanına gelen diğer takım arkadaşlarının yanına koştu. Koç günün değerlendirmesini yapıp yaklaşan maçlar hakkında birkaç laf ettikten sonra hepsinin dağılmasına izin verdi.

Öykü genelde hep hızlı hazırlanırdı fakat hazırlanmaya başlamadan önce terinin kuruması için beklediğinden hep en geç çıkanlardan olurdu. Nitekim bugün de öyle olmuştu. Herkes üstünü değiştirip birbiriyle konuşurken Öykü telefonuna gelen mesajları kontrol etmiş ve arada da konuşmalara katılmıştı. Nihayet onun da üstünü değiştirmesi bittiğinde soyunma odasında bir tek aynanın karşısında saçlarını tarayan Elif kalmıştı.

"Beraber çıkalım mı Öykü?"

Öykü'nün çantasını sırtlamadan önce bir saniye duraksamasına neden olan şey, Elif'le aynı takımda olmalarına rağmen hemen hemen hiç yakın olmamalarıydı. "Olur." dedi temkinli bir tonda. Direkt bir şey olup olmadığını sorarak kaba davranmak istemiyordu ama Elif'in eğer konuşacak bir şeyi varsa ne diyeceğini de merak etmişti.

Elif aynada son bir kez kendisine baktı ve çantasını sırtına alıp Öykü'yle birlikte soyunma odasından çıktı. Elif nihayet bir kelime etmeden önce Öykü'yü binanın dışına çıkana kadar beklemek zorunda bırakmıştı. "Şu seçim işi hakkında konuşacaktım." dedi dışarı çıktıklarında hırkasının kapüşonunu kafasına geçirerek.

Öykü meselenin özünü anlamıştı ama konuşmanın gideceği yerden şimdiden haz almıyordu. Elif basketbol takımının kaptanıydı ve karşı kurulda, yani Onur'un kurulundaydı. Bu da ikisinin hali hazırda sallantılı olan ilişkilerini onarmıyordu. "Dinliyorum." diye cevap verdi renk vermeyen bir seste.

Öykü'nün bu nötr cevabından besbelli hoşlanmayan Elif "Basketbol takımının bölünmesini istemiyorum." dedi nazik ama soğuk bir sesle. Herhalde ondan önce Öykü'nün konuyu açıkça konuşmaya başlamasını ummuştu.

"Bunu ben de istememem." dedi Öykü, Elif'in umutlarını boşa çıkararak. Sesi küçümsemeden veya kibirden uzaktı.

Elif bir şey söylemeden önce derin bir nefes aldı. Öykü, onun şu anda söyleyeceklerini nasıl kibarca ifade edebileceğini tarttığını düşündü. Elif "Öykü, seninle kesinlikle kavga etmek istemiyorum ama bence bunu açık açık konuşmamız gerek." diyince de aralarındaki bu sözlü yarışmayı kazanma yolunda gittiğini anladı, ilk pes eden o olmamıştı. "Yaptığını doğru bulmuyorum."

VeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin