4. Bölüm

178 58 101
                                    

Deniz, o gün öğleden sonra Ceyda'yla buluştuğunda, Ceyda durumdan hiç rahatsız gibi görünmüyordu. Hatta hoşuna gitmiş gibi duruyordu. "Herkesin bilmesi daha iyi değil mi?" demişti Deniz'e. Ve bu arada doğal olarak Ceyda hakkında konuşanların sayısı da 2-3 hatta 10'a katlamıştı. Bir-iki saat kadar konuştuktan sonra mevsim sonbahar olmasına rağmen bir dondurmayı bölüşüp Deniz, Ceyda'yı eve bırakana kadar birlikte yürüdüler.

İkindiye doğru da Deniz telefonuna Sena'dan gelen mesaj üzerine Sena'nın ve geçen seneki kurulundan arkadaşlarının buluştuğu restoran-kafeye gitti. Üstünden bir gün bile geçmemişti ama tabiki de dedikodular okulun tüm öğrencilerine yayılmıştı. Aralarından birkaçı sipariş ettikleri yemekleri yedikten sonra, bunun seçimi fazlasıyla kötü etkileyeceği konusunda herkes hemfikir oldu.

"Valla kanka, eğer ben bile bir 9.sınıf çömezi olsaydım o fotoğraflardan sonra sana asla oy vermezdim." demişti Alper.

Deniz'in o an adını hatırlayamadığı bir kız da "Kanka bırak oy vermeyi, ben olsam yanına bile yaklaşmazdım Deniz'in." demişti Alper'e bakarak.

Ama Deniz'in dikkati daha çok Sena'nın üzerindeydi. Geçen senenin okul başkanı olarak bu sene başkanlığını kendi kurulundan birisine devretmeyi çok istiyordu. Bu yüzden de fazlasıyla hayal kırıklığına uğramıştı.

Ertesi gün, o gün keyfi olsa, seçim günü olduğu için derslere girmezdi. Ama bugün hiç onu derse sokmak isteyecek hocalarla uğraşacak hali yoktu.

Cansu hoca elinde edebiyat kitapları, sırtında kendisini en az 5 yaş daha genç gösteren büzgülü sırt çantasıyla sınıfa girdiğinde enerjik ve dominant sesiyle "Günaydın!" dedi. Cansu Hoca okula bu sene gelmişti. İlk girdikleri derste kadın ilk kendini tanıtmış sonra da sorulan sorular üzerine bekar olduğundan, çocuğu olmadığından, geldiği okuldan, kitap okumaktan hoşlandığından ve onların edebiyat öğretmeni olmalarının yanında rehberlik öğretmeni olacağından bahsetmişti Daha tanışalı bir ay olmuştu ama Deniz; otoriter, disiplinli, ilgili ve meraklı tavırları yüzünden hocadan nefret ediyordu. Disiplinli hocalardan nefret ederdi çünkü onlar hiçbir zaman kimseyi konuşturmazlar veya dersi kaynatmazlardı.

Herkes "Saol!" diyip yerlerine oturduktan sonra, hoca tekrardan ağzını açamadan kapı üç kez tıklatıldı. İçeriye Onur, Altay, Sıla ve Elif birlite girdiler. Hoca onları küçük bir azarlayıp yerlerine geçmelerini işaret ederken Deniz anlamsızca sırıttı. Onur şimdiden kendine 'Deniz'i sevmeyenler grubu' bulmuştu. Yanındaki Can (aslında tam olarak yanında sayılmazdı çünkü aralarında bir koridorcuk vardı) ve onun da yanında oturan Yiğit'in de bir anda kasıldıklarını görebilmişti.

Henüz ilkinin üzerinden iki dakika geçmemişti ki kapı tekrar tıklatıldı. Nöbetçi öğrenci içeriye girip "Dersinizi böldüğüm için özür dilerim hocam. Deniz Kahraman'ı alabilir miyim?" dedi.

Deniz pek bi şaşkınlık belirtisi göstermeyerek hocanın onayını beklemeden ağır ağır ayağa kalkarken Cansu hoca "Kim çağırıyor?" diye sordu.

"Müdür."

Altay, tam bu sırada, Onur'un eş zamanlı gülmesini gölgede bırakacak küçük bir kahkaha patlattı.

"Ne kadar komik değil mi Altay?" dedi Deniz ruhsuz ruhsuz. "Müdür kelimesi insana bazen neresiyle güleceğini şaşırtıyor."

Cam kenarı en arkada sırada oturan Çağatay da, Deniz'in lafının üzerine bir kahkaha patlattı.

Deniz; Altay'ın ve Onur'un da tekrar gülmeye başladığını neredeyse içinde hissedebiliyordu. Her ne kadar şuan sinirleri bozulmasa da onların gülmesi Çağatay'dan çok daha sinir bozucu bir şeydi. Çünkü onlar besbelli onun kötülüğünü istediği için gülüyorlardı. Çağatay ise sadece gerçekten ilgisini çeken bir olay olduğu için keyifleniyordu, art niyeti yoktu.

VeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin