32. Bölüm

133 14 170
                                    

Merhabalar yine başlamadan ufacık bir duyurum var.

Profilden duyurmuştum ama görmeyen olur diye -ve bilmek isteyeceğinizi farz ederek- tekrardan söylüyorum:
Hikayemiz Son Liste'ye de girmiş.

Samimi olarak söylüyorum, ödülde hiç gözüm yok ama içimden bir ses Son Liste'ye gireceğimi söylüyordu bana. Cidden çok mutlu olduğumu itiraf etmeliyim.

Ve desteğini hiç esirgemeyen sizlere gerçekten çok çok çok teşekkür ediyorum. Varlığınızı bilmek "İyi başlamışım be!" dedirtiyor bana her seferinde.

Kalp atmayı, canımlı cicimli konuşmayı sevmem ama bilin ki: Seviliyorsunuz.

Bir yolu yoktu. Kesinlikle başka bir yolu yoktu. Başka bir şekilde bilmesinin. Kesinlikle. Bir yolu yoktu.

Kimse tahmin ediyormuş gibi davranıp bu kadar bilinçli konuşamazdı. Cansu Hoca. Dün yaşanan. Her şeyi. Biliyordu.

Kelimeler ağzından çıktıktan sonra her şey bir saniye sürmüştü. Pot kırdığını anladığında kısa bir süre boyunca kocaman açılan gözleri, Deniz'le ondan bile daha kısa bir süre göz göze gelmeleri ve hiçbir şey yokmuş gibi devam etmesi. Yalnızca bir saniye sürmüştü bunlar. Ama Deniz onu yakalamıştı çoktan.

O hiçbir şey olmamış gibi devam ederek sınıfın şüphesinden tamamen kurtulmasının öncesindeki bir saniyede, kadının gözlerindeki suçluluk hissini yakalamıştı. Bunu yapmamalıydım, diyordu kendi kendine ve başka kimse görmemiş olsa bile Deniz bunu görmüştü.

O anlık duraksamayı fark etmese belki -bir ihtimal- şu an bile kulağında silikleşen az önceki sözlerini kendi kafasından uydurduğunu falan zannedebilirdi. Ama şu an bunun bir ihtimali yoktu. Karşısında o bir senesini mahveden kişinin olduğu düşüncesi bir kere aklına girince, artık ne kadar silikleşirse silikleşsin çıkartamazdı oradan.

Şu an yalnızca dakikaları sayıyordu, okulun bitimine kalan: Tam 4 dakika.

4 dakika sonra dersle birlikte okul da bitecekti. Ve Deniz leşin üstüne konan akbabalar gibi bu Cansu Hoca'nın başına üşüşecekti.

Dersin bitimine kadar titreyen ellerine hakim olmaya çalıştı. Ve nasılı düşündü, nedeni, her şeyi. Senenin başından beri her şey gözünün önünde miydi?

Cansu Hoca, âdeta Deniz'e suçluluğunu daha da kanıtlaması lazımmış gibi, zil çalar çalmaz eşi görülmemiş bir hızla eşyalarını çantasına tıkıştırdı. "İyi akşamlar, çocuklar!" diyerek sınıfı boşaltan öğrencilerin yarısıyla birlikte çıkmaya hamle etti ama Deniz o kadar çabuk pes etmeyecekti.

"Hocam!" diye seslendi arkasından. Cansu Hoca duymazdan geldi. "Cansu Hocam!" Bu sefer durdu. Çantasını toplayıp çıkmaya hazırlanan öğrencilerden küçük bir kısmı onlara dönmüştü. "Okul çıkışı olduğunu biliyorum ama konuşabilir miyiz?"

"Üzgünüm Deniz'cim ama bugün acelem var. Yarın konuşalım mı?" dedi Cansu Hoca hiç de üzgün olmayan bir sesle. Az önceki konuşmanın anlamını bilmiyorsanız, onu kolayca masum zannedebilirdiniz.

Ama zaten Deniz ilk sorduğunda da bu bir rica değildi. "Ama rehberliğe ihtiyacım var." dedi üstüne basa basa. Artık gardını indirmeyeceğinin anlaşıldığına emindi.

"Pekâlâ." dedi bunu fark eden Cansu Hoca da "Ama telefonum çalıyor, önce buna bir bakmam lazım."

Sınıfta kalan son bir kaç öğrenciyle birlikte Cansu Hoca da telefona bakmak için çıktı. Masalar arasında oluşan koridorda volta atarken Deniz'in tek düşünebildiği Cansu Hoca'nın ona ne cevaplar hazırladığıydı. Neyse ki fazla beklemesine gerek kalmadan Cansu Hoca içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. "Benimle ne konuşmak istiyorsun Deniz?"

VeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin