28. Bölüm

115 22 235
                                    



Kayra Teyze, Ece, Buğra, Nazlı, Arda, Öykü ve hatta Elif, sonra belki de Emre... Deniz artık -sıralamayı bırakın- ona neden böyle bir karara vardığını soran kişileri bile hatırlayamıyordu. İstifa konuşmasını yapması, konuşmadan sonra ona soru soranlarla uğraşmasından kısa sürmüştü. Onur bile onu istifa etmesinin altındaki bit yeniği temalı sorularıyla sorguya çekmişti.

Zaten konuşması bittikten sonra herkesin ilk şaşkınca kalakalması ve sınıflara gönderilmeleriyle eşzamanlı olarak Kayra Teyze tarafından odasına çağrılmıştı bir kere. Ona; herkesin kendisini sorumsuz bulduğu ve üstündeki bu baskıya katlanmak istemediği, Onur'la ve onu sevmeyen diğerleriyle artık baş edemediği hakkında bir ton yalan uydurmak zorunda kalmıştı -ayrıca tabiki bu yalanlara onu inandırmak zorundaydı da. Ve bu işlemin aynısını gün boyunca tepesine toplanan sayamadığı kadar kişiye de yapmıştı.

Bunlar işin sıkıntılı kısmı değildi esasen. Başına üşüşenleri tersleyebilirdi, yalan da söyleyebilirdi: sıkıntı bu değildi. Ama Sena yanına gelip ona hayal kırıklığını bildiren konuşmasını yaptığında, bu sıkıntıydı işte.

Öğlen teneffüsü gelmişti Sena. O zamana kadar sesini bile çıkarmamıştı. Ve en kötüsü geldiğinde kızmamıştı Deniz'e, bağırmamıştı.

"İki sene boyunca sana emek verdim Deniz." demişti. "Emeğimin karşılığı bu değildi."

Ve daha da kötüsü: sonuna kadar haklıydı. Deniz onu yarı yolda bırakmıştı. Hatta sadece onu da değil kurulundaki herkesi. (Ki kurulundakiler de aşağı yukarı Sena'yla aynı duyguları paylaşıyor olmalıydılar: onlar sadece dile getiremezlerdi bunu.) Ve tüm yaptığına karşılık da gerekçe olarak ise aynen şunları söylemişti:

"Okul başkanlığı zor bir görev, tamam mı? Ve ben bunu yapacak kadar sorumluluk sahibi değilmişim. İnsanların arkamdan veya o aptal siteden sürekli ne kadar saygısız, kötü, beceriksiz veya kibirli olduğumu söylemesinden bıktım. Daha fazla bunlarla uğraşacak gücüm kalmadı."

Kendisini aptal ve vasıfsız hissettiren bir yalan söylemişti. Söylediği yalandan memnun değildi ama gerçekçiliğiyle herkesi inandırmayı başarabilmişti en azından.

Evet, Sena'nın hayal kırıklığının ve okulun tamamının kendisinin bir beceriksiz olduğunu düşünmesinin üstündeki ağırlığı çok fazlaydı ve hepsine dayanmak için gerçekten tüm gücünü tüketmişti. Ancak o gün, altıncı teneffüste dolabını açtığı zaman defteri karşısında görünce kendine söylediği tek şey Değdi, olmuştu.

O defteri bulduğu an geri kalan her şey yok olmuştu anında. Çünkü asıl dünya defterin içindeydi ve Deniz o an dünyayı elinde tutuyordu. Her şeye değmişti.

Defteri eline aldığı an annesine dokunmuştu sanki. Kokuyu içine çekmişti zamanda geri gidebilmek için. Elini sayfalarda gezdirdiğinde, annesini görmüştü gözünün önünde: masa başına oturmuş, elinde bir tükenmez kalemle bu sayfaları doldururken.

Bir tek defterin yerinden çıkarılmış sayfaları rahatsız etmişti onu, adamın ona vermediği yaklaşık 150 sayfa. Ama ona sinirlenemedi bile. Çünkü elinde dopdolu 50 sayfa vardı. Geçmişi görebileceği 50 koca fırsat.

Defteri alıp tuvalete koşmuştu hemen. Çünkü biliyordu ağlayacaktı. Dün ağlamamıştı onun yerine bugün ağlayacaktı. Fakat üzüldüğü için değil, mutluluk gözyaşlarıydı bunlar, bir bakıma vuslat gözyaşları. Geçmişe sarılıyormuş gibi sarıldı deftere. Tekrardan kokuyu içine çekti.

VeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin