İlker'lerin evine gelmesi iki buçuk saatten fazla sürmüştü. Bunun nedeni evlerinin uzak olmasının yanında, Deniz'in de yolun çoğunda yürümesiydi.
İlker. İlker. Kim miydi bu İlker ve ailesi?
Deniz'in babasıyla İlker'in babası askerlik arkadaşıydı. Anlattıklarına göre Deniz'in ailesi ölmeden önce son derece yakınlarmış. Hatta Deniz, Tuncay Amca'ya "Babamla nasıldınız? Aile dostu gibi mi?" diye sorduğunda onun "Hayır Deniz. Kardeş gibi." diye cevap verdiğini hâlâ çok iyi anımsıyordu.
Deniz'in bir ailesi yoktu belki ama aileye en yakın gördüğü insanlar bu dört kişiydi işte: İlker, Tuncay Amca, Meral Teyze ve küçük kızları Merve. Eğer hisleri onu yanıltmıyorsa, onlar da Deniz'i aileden görüyorlardı. Öyle ki eğer teyzesi ve eniştesiyle kalmak istemezse onun için her zaman boş bir odaları olduğunu söylüyorlardı. Bazenleri Deniz bu teklifi çok içten kabul etmek istiyordu. Gerçekten teyzesi ve eniştesinin evine bir daha adımını atmamak ve kendisini en çok ailesiyle birlikte gibi hissettiren bu aileyle kalmak istiyordu. Ama böyle bir şey yapamazdı, sonuçta onlar da kendi başlarına bir aileydi.
Büyük, gri taşlarla döşenmiş evin hemen yanındaki parkta arabasını görünce aklına, Meral Teyze'nin ona araba kullanmayı öğrettiği günler geldi. Evet daha ehliyet almamıştı ama araba kullanmasını biliyordu. Oturdukları müstakil ev, şehir merkezinden uzak sayılırdı. Bu yüzden Meral Teyze'nin ona öğretecek boş bir yol bulması zor olmamıştı.
Evin bahçesinin yanındaki taş patikadan kapıya gelmişti ki daha o zile basmadan geniş, kırmızı kapı açıldı. Kapının ardından o minicik boyuyla Merve belirdi.
"Naber fıstık?" dedi Deniz, Merve'yi kucağına alarak.
Merve, o evin minik kızıydı. Henüz anaokuluna gidiyordu. Saçları -muhtemelen Deniz geleceği için- arkasından örülmüştü. Yavaşça Deniz'in kulağına yaklaşıp "Annemler sana çok sinirli." diye fısıldadı.
Daha Deniz neden olduğunu soramamıştı ki Meral Teyze salonun kapısından belirip "Bugün cezalısın" dedi "Sana ev hapsi veriyoruz. Saat 10'a kadar buradasın."
"Sen en son ne zaman geldin bakayım buraya?" dedi azarlayan sesiyle, Meral Teyze'nin yanında beliren Tuncay Amca.
Deniz ilk başta gülümsedi. Sonra Merve'yi yere bırakıp ikisine de sıkı sıkı sarıldı. Oraya en son okullar başlamadan bir önceki gün gelmişti. Hatta İlker'le terasta oturup içerlerken, okul başlamadan önce heyecanlanan çocuklar gibi o sene ne yapacaklarını konuştuklarını hatırlıyordu.
Gülümseyerek ona hoşgeldin diyen Meral Teyze ve Tuncay Amca'yla konuşurlarken arkadan gelen İlker'in sesiyle, ona döndü. "Yüzünü gören cennetlik be kızım." İlker omzuyla kapıya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş, mutfağın girişinde duruyordu.
"Yemekleri sen mi yaptın lan yoksa?" dedi Deniz samimiyetle gülerek.
İkisi de bu sorunun ciddi olmadığını biliyordu bu yüzden karşılık olarak sadece sarılmakla yetindiler. Sonra da Merve'nin "Ben acıktım." demesiyle hepsi salonda hazırlanan masaya geçtiler.
Normalde hava sıcak olduğunda yemeği bahçede yerlerdi. Müstakil bir evde oturdukları için kendilerine özel bahçeleri de vardı ve özellikle yaz akşamları yemekleri orada yemenin tadına doyum olmuyordu. Yine de salon da gayet güzeldi çünkü Tuncay Amca'nın zevkiyle şahane dekore edilmişti.
Deniz'in hiçbir zaman çalışırken görmediği şöminesi, beyaz parkeleri, lacivert duvarları, kocaman bir televizyonu, yuvarlak şekilli sehpası, hepsi televizyona bakacak şekilde düzenlenmiş bej renkli koltukları, koltuk takımının arkasında tahtadan yemek masası ve dolap takımı, bahçeye açılan kapıyı örten ince tülleri ve tam kapının önündeki büyük boşluğu kapatan beyaz, tüylü halısıyla aslında salonu çok kasıntı bir yer sanabilirdiniz. Çünkü ev fazla şıktı ve pahalı olduğu belli olan mobilyalardan oluşuyordu. Ama içindeki samimiyeti bildiği için Deniz hiçbir zaman burayı soğuk bir ev gibi hissetmemişti.
Deniz boşuna Fazla hazırlık yapmayın dediğini biliyordu. Çünkü yine Meral Teyze-Tuncay Amca işbirliğiyle (İlker genelde yemeklere yardım etmezdi) masa donatılmıştı. Her zamanki gibi Meral Teyze ve Tuncay Amca iki baş köşeye oturdu. İlker ve Deniz yan yana oturduğunda Merve de karşılarına geçti.
"Hazırlık yapmayın demiştim ama." dedi Deniz biraz mahcubiyetle.
İlker güldü ve -artık bunun onun görevi olduğunu bildiğinden- çorbaları koymak için ayağa kalktı. "Sen bir daha arayı bu kadar aç da, annem seni bir güzel azarlamak için iyi bir hazırlık yapar. Merak etme." İlker çorbaları koyarken, Deniz daha şimdiden tüm akşam boyunca bu yüzden azar işiteceğini anlamıştı.
Mercimek çorbası. Tabiki Deniz'in en sevdiği çorbayı düşünmüşlerdi. Deniz yüzünün nasıl bir hale büründüğünü bilmiyordu ama bu Merve'nin dikkatini çekmiş olacak ki "Annem yaptı." dedi tüm şirinliğiyle.
"Et suyuyla." dedi Meral Teyze gülümseyerek "Tam sevdiğin gibi."
Ev yemeği diye bir kavram vardır ya, o Deniz için Meral Teyze ve Tuncay Amca'nın yemekleriydi. Evde teyzesinin veya eniştesinin yemeklerine -her ne kadar onlarla sofraya oturmaktan kaçınsa da- hiçbir zaman bu gözle bakamamıştı. Onun için her zaman en güzel yemek bu evde yedikleri olmuştu.
"Okul nasıl gidiyor?" diye sordu Tuncay Amca.
Kimin evinde olursanız olun bu sorudan kaçamazsınız. Her ne kadar Deniz'in de en sevmediği sorulardan biri de olsa bir Hoşgeldin gibi bir şeydir bu soru. Mutlaka her öğrenciye sorulur.
"Her zamanki gibi işte. Dersler iyi değil de. Okul başkanı oldum."
"Oha lan," diye bağırdı İlker, ailesinin yanında argo kullanmasını umursamayarak "İnsan onu da mı söylemez."
"Kafamı kaşıyacak vaktim yoktu. Her gün kurul toplantısı yapıyorduk. Zaten o yüzden gelemedim."
"Senin adına çok sevindim." dedi Meral Teyze içtenlikle. Deniz, Tuncay Amca'nın da "Zaten sen olamayacaktın da kim olacaktı." diye mırıldandığını duymuş olabilirdi ama tam da emin değildi.
Çorbalar bitince İlker ana yemeği getirmek üzere mutfağa gitti. Hünkârbeğendi: Deniz'in en sevdiği yemek. Tuncay Amca tabiki bu detayı atlamamıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse Deniz birçok restoranda hünkârbeğendi yemişti, ama hiçbiri Tuncay Amca'nın yaptığı kadar güzel olmuyordu.
Bir süre Tuncay Amca hünkârbeğendinin yapılış usulünü anlattı, İlker'in ev işlerine zar zor yardım etmesine gönderme yaptı, Meral Teyze okul başkanlığıyla ilgili birkaç soru sordu ve Merve de sıkıştığını söyleyerek tuvalete gitti.
Zamanı gelmişti. Deniz kendini topladı ve oraya asıl geliş amacını gerçekleştirmek için "Tuncay Amca, bir soru sorabilir miyim?" diye sordu çekinerek.
Tuncay Amca, Deniz'in onun yanında çekingen davranmasına alışık değildi. "Sor tabi Deniz." dedi merakla.
Deniz, cümleyi nasıl toparlayacağını bilmiyordu. "Annemle babamı-" dedi biraz gerilerek. Onun bunu söylemesiyle üçü de dikkatle bakışlarını ona çevirmişti. "Annemle babamın öldüğünü başka kim biliyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veni
Adventure~ Wattys 2018 Son Liste ~ Deniz 11. sınıfa geçtiğinde okuldaki en popüler öğrenci olabilirdi. Bunun sebebi kuşkusuz son derece sosyal olmasıydı. Dersleri iyi değildi ama öğrencilerle arası kesinlikle iyiydi. Okul başkanlığı için adaylığını koy...