Pişmanlık, öfke ve hüzünle geçirilen bir geceden daha uzun ne olabilirdi ki?
Üstünden iki hafta geçmişti belki de ama Deniz hâlâ o gecenin, hatta o günün etkisinden çıkamamıştı. Nasıl bu kadar aptal davranabilirdi? Nasıl... nasıl düşünememişti!
"Deniz iyi misin?" diye sordu çardağın karşı tarafında oturan Selin.
Selin'miş! Selin ne bilirdi ki? O bilekliğin kendisi için ne kadar önemli olduğunu bilebilir miydi? Ailesinden ona kalan resmen tek şey olduğunu bilebilir miydi?
Tam iki hafta! Deniz iki haftadır kendisini o kadar rezil hissediyordu ki. İki haftadır aklından çıkmıyordu o son okul çıkışı dolabını kapağı açık bulduğu hali. Kapağı açık, karıştırılmış, içinde bir notla:
Gerçekten çok zekisin hayatım.
Okulda herkesin arasında olmasaydı dolabı yumruklayıp sonra da dibinde ağlardı ama bunu bile yapamamıştı. O duyguyu tarif bile edemezdi. Sanki anne-babasının tek somut varlığı elinden alınmıştı. Sanki bu sefer gerçekten tamamen tek başına kalmıştı.
O gün normal saatinden neredeyse bir saat daha geç çıkmıştı okuldan. Herkes gittikten sonra belki de yarım saat dikilmişti dolabının başında, bomboş bakmıştı içine. Sanki bir şeylerin hareket etmesini ve bilekliği geri çıkartmasını beklemişti.
Ondan sonraysa yenilgiyi kabul etmenin verdiği durgunlukla yavaşça dolabın kapısını kapatarak zemin kata yönelmişti. Ne yapacağını biliyordu. Nereye gideceğini de biliyordu. Müdürün odası okul bittikten sonra kitleniyordu ama sıkıntı değil di. Çünkü Kayra Teyze'nin anahtarları nerede sakladığını da biliyordu.
Kamera kayıtlarına bakacaktı. Anahtarı saklandığı yerden alıp hiç şüphe çekmeyecek bir sessizlikle kapıyı açmıştı. Müdürün odasına girmeden önce sekreterin küçük bir odası daha vardı kapının ardında. Buradaki bilgisayardan bakacaktı işte.
Dolabını kadrajın içine alan kamerayı bulmuştu. Sonra da saati son dersin saatine ayarlamaya koyulmuştu. Vee...
Hiçbir şey! Koca bir hiçbir şey! Saat 14.00'ten 15.00'e kadar olan kısım yoktu! Deniz bir an bilgisayarın bir köşesinden o adama ait bir 'senden bir adım öndeyim hayatım' temalı not bulmayı beklemişti ama Allah'tan o yoktu.
Eve giderken her zaman dertlerinden kaçmak için yaptığı gibi içki bile almamıştı bu sefer. Çünkü bugün yaşadığı bu acizliğin hepsini ayık kafayla defterine anlatmak istiyordu. Yaşadığı bu olaydan sonra aslında tek yapmak istediği -ve aynı zamanda tek yapabileceği- buydu ama bu kişi onu yine yalnız bırakmamıştı.
Deniz'in yedi kere aramaları reddetmesine direnmiş ve sekizinciyi aramıştı. Deniz sekizinciyi açınca da "N'aber hayatım?" demişti her zamanki irrite edici sesiyle.
Deniz aslında o anda kapatmayı çok istemişti ama biliyordu ki söyleyeceklerini dinleyene kadar aramaya devam ederdi. "Ne söyleyeceksen çabuk söyle." demişti kırgın sesini olduğunca toparlamaya çalışarak.
"Ah hayatım. Sana bilekliğine iyi bakmanı söylediğimde, aslında onu bileğinde tutmanı söylemiştim. Benim alabileceğim bir yere bırakmanı değil! Ne düşünmüştün? Elindeki bilekliği koparıp alacağımı mı?"
Deniz kendisini hayatında hiç olmadığı kadar aptal hissetmişti bu konuşmayla. Aklına bilekliği dolabına koyarken ne kadar telaşlandığı gelmişti. O kadar korkmuştu ki bilekliğe bir şey olacak diye düzgün düşünememiş en tehlikeden uzak gördüğü yere bırakmıştı. "Bitti mi?" dedi. Bir an önce telefonu kapatmak istemişti çünkü karşısındakine ne kadar güçsüz düştüğünü göstermekten korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veni
Adventure~ Wattys 2018 Son Liste ~ Deniz 11. sınıfa geçtiğinde okuldaki en popüler öğrenci olabilirdi. Bunun sebebi kuşkusuz son derece sosyal olmasıydı. Dersleri iyi değildi ama öğrencilerle arası kesinlikle iyiydi. Okul başkanlığı için adaylığını koy...