5

11.2K 573 143
                                    


"Sanırım benden bahsediyor" bir suçlu gibi ellerimi havaya kaldırmıştım. Herkesin bana baktığı o an, ben Ahmet'e bakmıştım. Bakışlarını okumaya çalışmıştım ama başarılı olamamıştım. Sadece olayı izliyordu. İkinci cümlemi kuramamıştım, ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

"Sen Leyla'nın arkadaşı mısın?" dedi Kenan Bey. Sadece "Evet" demekle yetinmiştim.

"Arkadaşlar, Leyla benim manevi kızım diyebileceğim biri. Geçenlerde beni aradı, çok değer verdiği, yazı çalışmaları olan, edebiyata, kitaplara meraklı bir arkadaşı olduğunu, boş bir pozisyon olursa yardımcı olup olamayacağımı sordu bana. O gün de stajyerler işe başlamıştı. Ben de eğer isterse stajyer olarak yarın işe başlayabileceğini söyledim. Ben kimseye haksızlık yaptığımı düşünmüyorum. Yayınevimizin stajyer kadrosu 20 kişi olarak planlanmıştı. Sizler buraya girmeye hak kazanan 20 kişisiniz. Leyla'nın arkadaşı ise 21. Kişi. Eğer ben sizden birini almayıp bu kızcağızı 20. Kişi olarak alsaydım evet haklısınız haksızlık yapmış olurdum. Ben bu yayınevinin sahibi olarak edebiyata, kitaplara meraklı bir gence fırsat vermek amacıyla onu işe aldım. Başka bir şey söylemek isteyen biri varsa buyursun. Yoksa buyurun devam edelim."

Kimseden ses çıkmadı. Kenan Bey çok iyi bir konuşma yapmıştı. Oradakiler tatmin olmuş gibiydiler. Ben hariç herkes kendini tanıttıktan sonra Kenan Bey, öğle arası geldiği için tanışma toplantısını bitirdi. Sanırım benim konuşmamın uygun olmadığını düşündü. Konuyu uzatmamak ya da benim konuşacak enerjimin olmamasından dolayı böyle yaptı. Neden yaptı bilmiyorum ama benim için iyi oldu. Ayağa ilk kalkan ben oldum. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Onunla yeniden karşılaşma anı için bir sürü olasılığım vardı kafamda ancak bu kadar kötü olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ne şanssızlıktı ama. Üstelik onun da kendini anlatacak fırsatı olmamıştı. Kim olduğunu yine öğrenememiştim. Şu anda önemli olan onun hangi Ahmet olduğundan çok benim hakkımdaki düşünceleriydi. Masadan kaçar gibi kalkmıştım, yüzüne bakabilseydim bir fikrim olurdu belki.

Eylül ve Zehra yanıma geldiler. "Bahar iyi misin? Bakma sen onun laflarına"

"İyiyim Eylül merak etme. Hadi çıkalım buradan." Diye geçiştirdim onları.

"Yemeğe gidelim, biraz kafan dağılır."

*

Stresli olduğum zamanlarda iştahım kesilirdi, yemekte hiçbir şey yemedim, üstelik hafiften mide bulantım başlamıştı.

"Kenan Bey'in konuşması harikaydı. Kimsenin kafasında soru işareti kalmamıştır emin ol."

"Bence de, ayrıca senin bütün hafta nasıl çalıştığına herkes şahit. Herkesten çok çalıştın sen. "dedi Zehra.

"Teşekkür ederim kızlar iyi ki varsınız." Böyle anlarda insanın yanında birilerinin olması ve duymak istediklerini söylemeleri çok iyi hissettiriyordu. Öğleden sonra bir dakika bile durmadan çalıştım. Kendime sabahki olayı düşünecek bir boşluk bırakmadım. Ofisten çıkarken de etrafıma bakmadan indim otoparka, enerjim sadece bu kadarına yetmişti. Yayınevinin biraz ilerisindeki parka girdim. Boş bir banka oturdum. Normalde çok basit bir olay karşısında bile gözyaşlarını tutamayan ben, bütün gün çok iyi bir performans sergilemiştim fakat buraya kadardı her şey. Gözyaşlarım dışarı çıkmak için birbirleriyle yarışıyorlardı, onları zapt edemiyordum. Küçük çaplı bir ağlama krizine girmiştim, bir yandan da duygularımı yazıyordum. Bir süre sonra kendimi rahatlamış hissediyordum. Beni ağlamanın mı yoksa yazmanın mı rahatlattığını düşündüm. İç sesim klasik cevabını verdi. "İkisi de" Bu şekilde araba kullanmak istemedim. Biraz daha rahatlayıncaya kadar burada oturmak iyi bir fikirdi. Parkta oturmayı her zaman çok sevmişimdir. Buralarda her türden ve her yaştan insan bulunurdu ve onları izlemek çok keyifliydi. Her parkın olmazsa olmazı yaşlı amca ya da teyzeler, anneler, oyun oynayan ve bazen ağlayan çocuklar, el ele yürüyen çiftler...

HAYATIN BAHARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin