Cadı konseyi

124 12 4
                                    

 Görsel: park hyung 🌹🌹.                                                                                                                                       


Hemen aşağı indik  Park Hyung hiç iyi gözükmüyordu, terler içinde kalmış ve acı çekiyordu . Catherine hemen park hyung'un pençe yarasının olduğu yeri açtı ve "Bu hiç iyi değil zehir çok çabuk yayılıyor" dedi.

David- Catherine birşeyler yapmalısın ne pahasına olursa olsun o benim çocuğum gibi ona birşey olursa zincir kırılır ve biliyosun.. 

Catherine- Biliyorum David eğer zincir kırılırsa hepsi ölüm döşeğine düşer birşeyler yapmam gerek ama biliyorsun bu tür karabüyülerin herzaman bir laneti vardır. Ne olacağını bilemeyiz bunun sorumluluğunu alamam. 

David - lanet olsun Catherine yap şunu sorumluluğu ben alıcağım. 

Catherine - Olmaz David ben bile ölebilirim bu çok tehlikeli ayrıca tek başımada yapamam. 

Nej - ee sözünü kesip bu dramı böldüğüm için özür dilerim ama çoçuk ölüyor hani ? Ayrıca tek değilsin sen demedinmi en güçlü cadılardansın şeffaf cadısın diye ben yaparım eğer sen yapmıyorsan ben yaparım. Yeterki söyle bana şu lanet büyüyü!!

Herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu ve içlerindeki korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim. Tabikide  Morganayı biliyorlardı sonuçta kimbilir kaç yaşındaydılar ? Aklımda deli sorular dönüyordu hiç yaşlarını sormamıştım acaba üçyüz varmıdır derken kolumdan dürttü lee jong "hadisene şeffaf cadı olman zerre umrumda değil yeterki onu iyileştir her istediğini yaparım efendim dedi". Tanrım şaka mı yapıyorsunuz şeffaf cadıyım diye beni Morgana mı sandınız ?? Size inanamıyorum zaten siz zöylemesenizfe içinizden biri için herşeyi yaparım dedğimde nam jooyla göz gözeydik. Biri bu kadarmı duyguduz olabilirdi en yakın arkadaşı ölüm döşeğindeydi ve şeffaf cadı olduğumu öğreniyordu ama suratında gram minik yoktu. Bu beni korkutsada nasıl bana çekici geliyor bilmiyordum. Tanrım şuan ne diyorum ben çoçuk ölüyor ölüyor. Hemen Catherine büyüyü vermesini söyledim daha ilk büyüklerimden biriydi ve üstelik kara büyüydü ha ne güzel. Herkes pür dikkatken Catherine sürekli sonuçlarından bahsedip duruyor Davidle tartışıyorlardı . Sonra birkaç kağıtta yazan malzemeyi aldım bunlar lavanta, mor cyran çiçeği ve kabaktı tam bunları nerden bulucağım diye düşünürken catherine koşarak bahçeye yöneldi ve elinde bunlarla geri dönmüştü herkes ona imalı imalı bakarken omzunu devirip cadılar bunları sık sık kullanır ,yetiştirmezsem ayıp olurdu dedi ve kaçamak bir gülüş attı.


Bunları ezip Park 'ın yarasına sürdüm ve geriye sihirli sözcükler kalmıştı ve ağzımdan sözler dökülmeye başlamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bunları ezip Park 'ın yarasına sürdüm ve geriye sihirli sözcükler kalmıştı ve ağzımdan sözler dökülmeye başlamıştı. Amentus la viryum sinta pesta aleyum . Amentus la viryum sinta pesta aleyum. Amentus la viryum sinta pesta aleyum. Bunları sürekli söylerken imge halinde birkaç görüntü geçiyordu kafamdan başım çok dönüyordu heran bayılacak gibi hissediyordum ve burnum kanıyordu ama olamazdı bu büyüyü bitirmeden olmazdı ve sonunda merhemden ditah bir duman yükselmişti bu işe yaradığına işaretti . Ondan sonra kendimi daha fazla tutamayıp bıraktım ve en son hatırladığım Min ho'nun beni tutuluydu. Uayndığımda herkes odamdaydı ve park hyung tam baş ucumdaydı. Onu görür görmez sarıldık ve ağlıayarak"Bunu  sana nasıl geri öderim bilmiyorum ama  Nej iyiki varsın" dedi. Nerdeyse ağlıyacaktım o yüzden ortamın havası dağılsın diye rimeli Paristen aldım sakın beni ağlatma diyetek omzuna vurdum bir gülme nidası çıktı ve bende üzerine Paristen hani şu ortasında kocaman bir direk olan ülke dedim. Buna herkes gülmüştü işte bunu seviyordum . Bizi çok seviyordum. Arkamı döndüğümde Nam joo'yla gözgözeydik o soğuk bakışları içime işliyordu adeta herzaman bana bakıyordu nefen sürekli bana bakıyordu? Bunlar sevgiden ziyade nefret dolu bakışlardı bana bakması hoşuma gidiyordu ama gözlerindeki nefreti görünce kızıyordum. Ona ne yapmıştım ki bana böyle davranıyordu çoçuka evinin kapısına oturduğum için olacak baki yoktu. Korkuyordum sormaya ama çokta merak ediyordum. Bir ses geldi kapı kırılmıltı ve içeri milyonlarca asker girmişti o an hepimiz o kadar şaşırmıştıkki hiçbirşey yapamadan kolumuzu bağlamışları. Ne büyü ne güç hiçbirşey kuramıyordu bunları. Arabaya bindiğinde ne olduğunu ancak anlayabilmiştik. Cadılar konseyine gidiyorduk nerden anladılar diye düşünürken siyahlara bürünmüş bir adam etrafta bu kadar büyük bir büyü yapıcaksan koruma büyüsü yapmalıydın ufaklık dedi ve suratıma sert bir darbe indirdi . Demek büyümü hissetmişlerdi o kadar sinirliydimki canın yanmamıştı bile bizimkilerse dönüşmüs adama hırlıyordu ama başka çare yoktu. Kaderime gidyordum büyük ihitimalle ölüme deli gibi korkuyordum ama gidiyorduk. Araba büyük bir takırtı çıkartarak durdu işte önümde duruyordu koskosa bir saray ve daha önce hiç böyle bir aydınlatma görmediğim uçuşan alev böceklerinden yapılmış bir yazı vardı üstündede "CADI KONSEYİ " yazıyordu.


Arkadaşlar önceki bölümler sıkıcı gelmiş olabilir  ama önce tanımalıydınız bir anda savaş sahneleri yazıcak halim yoktu. Bundan sonra kalıbımı basarım çok heycanlı sahneler olucak ve nasıl okuduğunuzu bile anlamayacaksınız o yüzden lütfen okumayı bırakmayın ve arkadaşlarınıza zorla okutturunuzz!! :)) sizi seviyorum desteklerinizle 700e ulaştık darısı 1000 e inşallah🙏🏻


Melezlerin Arasındaki MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin