16. Kim, Kimin Tişörtünü Giyiyor?

1.5K 87 276
                                    

İthaf: Bu bölümü yapıcı eleştirileriyle ve destekleyici yorumlarıyla uzun zamandır yanımdan ayrılmayan, aynı zamanda asla ayrılmalarını istemeyeceğim @_SilverCrow_'a ve @calimeroze'a ithaf ediyorum. 

    Selam! Çok çok uzun bir aradan sonra yine buradayım. Yatmam gerektiği halde oturup bütün gün bunu yazdım ve pişman değil, aksine çok mutluyum. Sonunda bitirdim bölümü. Aslında bu bölümün bu kadar uzun sürmesinin sebebi gerçekten çok uzun bir bölüm olması. Tam 9600 küsür kelime tuttu ki bu benim kişisel rekorum. Neyse en azından bitti. 

    Bölüm'ün yüzde doksan beşi tek bir mekanda geçtiği için ve çok fazla konuşma olduğu için bir süre sonra yazmakta zorlanmaya başladım. Siz de bunu fark edersiniz zaten okurken. Yazım hataları için de özür dilerim. Bölümü tekrar okumadım fakat en kısa zamanda yapacağım ve hepsini düzelteceğim. Merak etmeyin siz. 

    Umarım okuyucu kaybetmemişimdir. Şimdilik tek umudum ve isteğim bu. Zaten az olan okuyucularımı kaybetmek kabus gibi olur. Neyse. Ben gideyim artık. Siz okuyun. Umarım benim aksime bölümü beğenirsiniz. Gerçi beğenilecek bir tarafı yok... Multimedyada Jack'i bulabilirsiniz. İyi okumalar.

     "Kemiklerimizde kalsiyum, damarlarımızda demir, ruhlarımızda karbon ve beyinlerimizde nitrojen var. Alevlerle yoğrulmuş ruhlarımızla hepimiz insan ismi konulmuş yıldızlarız aslında. Ve de %93'ümüz yıldız tozu..."        - Nikita Gill

*-*-*-*-*-*-*-*-*

Parker

     Amaçsız bir şekilde yemekhaneye doluşmuş insanları izlerken düşünebildiğim tek şey bu noktaya nasıl geldiğimizdi.

     Daha dün sabah harika bir şekilde uyanmış, şarkı söyleyip duş almış, telefonumdan ünlü mankenlerin sosyal medya hesaplarına bakınmıştım. O an tek derdim, gün boyunca beni sıkan bir sütyenle dolaşamayacağımı düşünmem ancak çıkarmak için fazla üşengeç olmamdı. Dylan'ın vurulacağını ve Mark'ın filmlerden fırlama bir manyak tarafından öldürüleceğini aklımdan bile geçirmezdim. Tüm bu yaşananlar bana hala bir rüya gibi geliyordu. Gerçek olamayacak kadar dehşet vericilerdi. 

     Belki de bu yüzden bizimle birlikte yemekhaneye toplanmış, bekleyen on beş kişiye bakarken boşluktan başka bir şey hissetmiyordum. Gece kendi kendime her şeyin uyuduktan sonra daha iyi olacağını söyleyerek yatmıştım. Sabah kalktığımda ise değişen hiçbir şey yoktu. Aksine her şey daha da kötüleşmiş gibi görünüyordu.

      Tae, fazla ağır bir şekilde yaralanmamış olmasından ötürü Dylan'ın odasında kalmasına izin vermişti. Hepimiz onu, yorgunluktan ölsek de, neşelendirmeye ve acısını unutturmaya çalışırken uyuya kalmıştık. Alyssa tarafından üzerime basılarak uyandırılmıştım, haliyle pek iyi hissetmiyordum. Ayak izinin belimde çıktığına dair iddiaya bile girebilirdim. Ayrıca halının üzerinde yattığım için sırtım felaket derecede ağrıyordu. Uyandıktan sonra Cassidy tarafından apar topar buraya getirilmiştik. Dediğine göre olanları duyan Arthur ve Carmen sabahın erken saatlerinde gelebilmeyi başarmışlardı. Öğlen hepimizle konuşmayı planlamışlardı fakat çok geçmeden gelen davetsiz misafir ile bu planlar erkene alınmıştı. CIA'in Operasyonlar Subayı olan ve gerçekten harika bir vücuda sahip olan kadın, yanlış hatırlamıyorsam adı Selin'di, dönmüştü. Yeni bilgilerle birlikte hem de. Önemli olduğunu söylediği için karargahtaki birkaç istisna dışında herkes kalkmış, yemekhanede toplanmıştı. Yaklaşık yirmi kişinin amaçsız bir şekilde beklemesinin sebebi buydu. Kaderimize razı olup tatlı uykularımızı bırakmıştık...

"Alanis nasıl?" En sonunda masadaki ölüm sessizliğini bozan kişi Alyssa'ydı. Yanımda, muhtemelen sabah çocuklardan ödünç aldığı bol bir tişörtle oturup bitki çayını yudumluyordu. Saçını aşırı gevşek bir at kuyruğu yapmıştı. Aslına bakarsanız buna at kuyruğu diyemezdim. Sadece birbirine girmiş bukleler görüyordum çünkü.

Siyah Kutup YıldızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin