Hande bir çay daha getirirken, Sarp'ın mesajına bir saate evde olacağımı yazarak dönüş yaptım.
"Gitmem gerekiyor deme," diye isyan etti Hande. "Daha her şeyi anlatmadın."
"Bitti, bu kadardı." Bora hakkında konuşabileceğim beni de çok tanımayan birine ihtiyacım vardı. Önyargıları olmadan, geçmişimi işin içine karıştırmadan yorum yapabilecek şu an için elimde olan tek kişiydi, Hande. Bir hafta geçmişti ve ben Bodrum'a inmemek için kendimi tutmakta zorlanmaya başlamıştım.
"Ona korkaksın dedin ve gittin öyle mi?"
"Sayılır. Bir şekilde damarına basmam gerekiyordu. Peşinde dolanan herhangi bir kız olduğumu düşünmesini istemiyorum."
"Öyle düşündüğünü sanmıyorum. Sana bir kere bakması yeter bence bunu anlaması için."
"Ne yazık ki gerçekten baktığını sanmıyordum. Kör gibi. Daha doğrusu kör olmak istiyor gibi. Her şeye kapalı... Herkese. Ve onu hiç tanımadan, yaşadığı sıkıntıları bilmeden ona nasıl ulaşacağımı bilmiyorum."
"Üzgünüm," dedi dudaklarını bükerek. "Turgutreis'te okudum ve babam pek merkeze inmeme izin vermezdi. Sonra da Gökhan'la hareket ettim hep. Bora'yı ya da çevresinden birini tanımıyorum."
"Saçmalama. Sana bunun için anlatmıyorum. Sarp'a söylediğimde kızıyor, Ela saplantı haline getirdiğimi düşünüyor çünkü daha önce benzer bir şey yaşadım. İkisi de o kadar sinir bozucu ki... Beni yargılamadan dinleyecek birine ihtiyacım vardı."
Hande, anlayışla kafasını salladı.
"Bana da aynı şekilde davranıyorlardı Gökhan'ın peşinde koşarken. Değmeyeceğini, üzüleceğimi falan söyleyip durdular."
"Ama evlendiniz ve sen herkese aksini kanıtlamış oldun."
Kafasını salladı. Sanki... Bilemedim. Sanki halinden memnun değilmiş gibiydi. Meraklı yanım ağır bastı ama yine de sormaya cesaret edemedim. Evlilerdi, sevgili değil ve ben sınırımı aşacak bir şey söylemek istemedim.
"Şimdi ne yapacaksın?" diye sordu konuyu kendinden uzaklaştırıp tahmini bir şekilde doğrulayarak.
"Bilmiyorum. Bir süre ona görünmek istemiyorum. Söylediklerimi umursamış mıdır, üzerinde düşünür mü? Uzak kalmak en iyisi gibi..."
"Tam tersini yapsan? Yani Sarp'la çık, eğlen, görsün seni kendi halindeyken. Hani yalnız kalmak istediğini falan söyledi ya, sen de kendince al sana yalnızlık demiş olursun."
Gülerek kafamı iki yana salladım. "Yapma Hande. Kaç yaşındayız? Çocukça oyunlara gerek yok. Kanacağını da sanmıyorum. Aksine soğuyabilir. En güzeli görünmemek... Çünkü onun için oraya gittiğimi biliyor."
Dudaklarını büküp fikrimi beğenmediğini gösterse de aksini iddia etmedi.
"Ne kadar dayanabileceksin?"
"Elimden geldiğince. Sarp, Sinem'le buluşmaya gidiyor. Her seferinde beni de çağırıp sınırlarımı zorluyor ama yok, annemlerle yarışma programı izlemeyi ya da Scrable oynamayı tercih ederim," dedim ama bu, koca, büyük bir yalandan ibaretti.
Günden güne kendi içimde büyüttüğüm bu hislerle yaşamak beni kötü etkiliyordu. Hani, deneseydik ve olmasaydı, tamamdı. Birbirimizi tanıdıkça ondan şu anda olduğu kadar hoşlanmayabilirdim bile. Her ne kadar buna inanmasam da sağlıklı düşünmeye zorluyordum kendimi. Yalnızda siyaha hapsolmuş bakışlarından, dış görünüşünden, biraz kokusu, biraz sesinden büyülendiğim gerçeği çok masalsı geliyordu. Biraz mı? Yalan olmasın. Çok. Onun her şeyinden çok fazla hoşlanıyordum. Tensel bir çekim olduğunu öne sürüyordu Sarp. Sonuçta özümüzde hepimiz hayvandık ya... Falan filan. Haklı da olsa bir şeyi değiştirmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...