BÖLÜM 7/1

11.8K 853 40
                                    

       

Hafta da iki gün burada olmayı çok sevdim ben. Ya siz? 🙄

Keyifli okumalar. :*

***

Ertesi gün Bora'yı görecek olmamın heyecanı içerisinde odamda dört dönüp duruyordum. Zaten sözleştiğimiz gibi bugün görüşememiştik. Salı gecesi mesaj atmış, Çarşamba gününün neredeyse tümünü babasının verdiği işlere ayırmak zorunda olduğunu yazmıştı. Bu akşam da benzer bir mesaj almaktan korkuyordum. Bora'yı özlemiştim ve onu görememe düşüncesiyle gerildiğim için yerimde durmakta zorlanıyordum. Annemlerle oturmaktan sıkılmıştım. Sarp, elinde telefon, kim bilir kimlerle mesajlaşıyordu. Televizyonda saçma sapan bir dizi oynuyordu. Daha fazla dayanamayıp yanlarından ayrılmıştım. Yalnızdım. Hem fiziken hem de ruhen. Bora'yı arayıp sesini duymak ve yarın için herhangi bir engel olmadığından emin olmak isteyen yanımı zapt etmeye çalıyordum. Sonuçta durduk yere kuruntu yapıp da onu, bunun için rahatsız etmemin ya da sıkıştırmamın âlemi yoktu.

İyice daralıp Bora'ya neredeyse mesaj atacağım sırada Ela aradı da kurtardı beni. Uzun zamandır üstün körü konuşmalardan öteye gitmediğimiz için hazır vaktim de varken A'dan Z'ye anlattım ona her şeyi. Her bir anı yeniden yaşıyor gibiydim ve bu da zaten had safhalara ulaşmış özlemimi iyice perçinliyordu.

Ela'ya, Bora'ya mesaj atmak istediğimi söylediğimde bunu durup düşündüğüm için dalga geçti benimle. Onunla konuşmak istemem kadar doğal bir şey olamazmış. Ona hak vermek istesem de tuttum kendimi. Durumumuz pek de normal değildi. Geçmiş hala aramızdaydı. Tereddütlü adımlar atıyorduk ve bu da tam anlamıyla kendimizi ortaya koymamıza engel oluyordu.

Gerçi ben yeterince ortaya atmıştım kendimi. Daha ne kadar açık olabilirdim ki? Yıldızların altında oturduğumuz o gece, istisnaydı tabii. Yaralarımdan birkaç parça koparmak istemişti ama ben, beni görmesine müsaade etmemiştim. O nasıl saklıyorsa kendini benim de kendimi saklamaya hakkım vardı, öyle değil mi?

Zamana ihtiyacımız olduğunu hatırlatıp duruyordum kendime ama zaman dediğin şey de çabucak akıp gidiyordu. Gerçeklerle yüzleşmemizi ne kadar ertelersek o kadar gömüleceğimizden de korkmuyor değildim.

Ela, sabırsız olduğumu söyledi. Önce birbirimizi tanımalıymışız. Bora, bana karşı her ne hissediyorsa ya da hissedecekse, önce bunu kabullenmeliymiş ki bana kendini sunabilsin.

"Şimdi bu konuları konuşursanız, gerçekten altından kalkabilir misin?" diye sordu bana. "Sana karşı ne hissettiğinden emin olmadan ölü bir kıza duyulan iyi ya da kötü tüm hislerle baş edebilir misin?" diye devam etti üzerime gelmeye. Sonunda hak verdim.

Bana şimdi adını bile bilmediğim o kızı anlatsa, ne tepki verirdim? Onun için üzülürdüm, destek olmaya çalışırdım ama gönül rahatlığıyla gözünün içine bakmaya devam edebilir miydim? Orada o kızı görmekten daha çok korkmaz mıydım? Benimle paylaştığı her anın içerisinde acaba o kızdan bir iz var mı diye düşünmez miydim?

Komik olan şuydu ki, her nedense tepede geçirdiğimiz o geceden beri bunları zaten düşünüyordum. Mesela o tepeye o kızla da gitmiş miydi?

Bu ve benzeri soruların hepsi insanı delirtirdi. Kendime bunu yapmayı kesmem gerekiyordu ve ben de kestim. Elimden geldiğince zihnimin içinde dolanan tüm o sesleri susturmaya çalıştım.

Ela'yla telefonu kapattıktan hemen sonra da telefonumdan uzaklaştım. Bora'ya mesaj atmadım. Bizimkilere seslenmeden yatağımın içine girip uykuya dalabilmek için hayaller kurmaya başladım. İçinde elbette Bora'nın da olduğu, gerçekten mutlu olduğumuz, geçmişin bizi yaralamadığı, pembe hayaller...

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin