Merhaba arkadaşlar. Vedamı sona bırakmak istemedim bu sefer. :)
Bir sene önce bu hikayeyi yazmayı bırakmışım. Çok uzun bir zaman geçmiş gerçekten üzerinden. Geri dönüp de devam edebileceğimden şüphe duyduğum çok an oldu ama yeniden Bora'ya ve Armağan'a, onların duygularının yalınlığına kavuşmak bana iyi geldi.
Yüksek heyecanların, entrikaların, dolambaçlı olayların, birden fazla kişilerin olmadığı sade bir hikayeydi ki başlarken de arzum bu yöndeydi.
Kısacık, tatlı bir hikaye olsun istedim. Yormadan okunsun, ben de gülümseyerek yazabileyim. Kendimi mutlu edebildim ama sizi edebildim mi bilemem, siz söyleyin?
Düşünceleriniz hangi yönde olursa olsun hepinize teşekkür ederim. Yanımdaydınız ve bunu önce sizin için sonra da kendim için sonlandırmama yardımcı oldunuz. En azından artık huzurla bu hikayeyi geride bırakabileceğim. ❤
Keyifli okumalar! :*
- 6 Ay sonra -
Bodrum'un en sevdiğim yönlerinden biri kışın ortasında size adeta bir yaz havası sunmasıydı. Bazen koskoca bir hafta fırtınalar ve yağışlarla geçiyor, güneşin yüzünü zorlukla görebiliyorduk ama bir sabah uyanıp da bir bakıyordun; sanki bahar gelmiş. Güneş değdiği her yeri ısıtıyor, kuşlar şarkı söylüyor, içini sıkan o karanlığı bir çırpıda söküp atıyordu. Bazen ise gök yarılacakmış da her yer sel alacakmış gibi yalnızca bir, iki saat yağmur yağıyor ve sonra yine aynı gün içinde size baharı müjdeliyordu.
Sonuç aynıydı. Karanlığın kalıcı olmadığını kanıtlıyordu her seferinde. Kimi zaman kısa sürüyordu kimi zaman uzun. Biliyordun ki soğuk rüzgârlar içini dondursa da gri hava ruhunu bunaltsa da hepsi geçiciydi; hayattaki diğer birçok şey gibi.
Bugün, tam olarak böyle bir gündü. Bir haftadır süren yoğun fırtınadan sonra sanki kış hiç yaşanmamış gibi ılık bir rüzgâr esiyordu denizden. Elimde kahvem, güneş yüzüme vuracak şekilde oturmuş, keyifle izliyordum durgun denizi.
Buraya taşınalı tam bir sene olmuştu ama ben doğdum doğalı burada yaşıyormuşum gibi hissediyordum artık. Evimdi burası. Gözlerimi kapayıp da derince bir nefes çektim mi içime ev gibi kokuyordu, içim ısınıyordu.
Tabii böyle hissetmemin bir diğer sebebi Bora'ydı. O barın kapısına yaslanmış, gözlerine mutsuzluk ve keder bulaşmış adamın gözleri artık aşkla parlıyordu. Umutla, sevgiyle, mutlulukla... Bana bir bakışı vardı ki ayaklarımı yerden kesiyordu. Evim sensin, diyordu bana o gözler. İşin muhteşem tarafı bunu sadece gözleri söylemiyordu artık; doyasıya dile getiriyordu aşkını. Adeta haykırıyordu.
Bunu elde etmemiz kolay olmamıştı. Son altı aydır kaydettiğimiz gelişme kayda değer olsa da hala her geçen gün iyileşmeye devam ediyorduk. Yalnızca o değil, ben de onunla beraber yenileniyor, değişiyor, daha güçlü bir insan haline geliyordum. Onun sevgisi beni güçlü kılıyordu. Bana, bize olan inancı beni yenilmez yapıyordu.
Birbirimizi neredeyse kaybedecek olduğumuz o tuhaf diye adlandırdığım gecenin ertesinde bazı kararlar almıştık. Tartışmış ama asla kavga etmemiştik. İçimizden her ne geçiyorsa açık açık konuşmuş, nasıl ilerlememiz gerektiğine dair fikirler yürütüp durmuştuk. Kimi anlar yorucu olsa da yolumuzu bulmuştuk.
Bir kere söyleyebilmişti ya sevdiğini, tüm o konuşmalar boyunca bunu sürekli tekrarlayıp durmuştu. Önceleri beni ikna etmeye çalıştığını düşünsem de sonradan fark etmiştim ki kendini özgürleştiriyordu. Sevgisini dile getirmek onun geçmiş zamandan sıyrılmasına yardımcı oluyordu.
Tek yardımcımız özgürce ifade edebildiğimiz düşüncelerimiz ve her geçen gün güçlenen sevgimiz değildi elbette. Bora bir psikologdan da yardım almaya başlamıştı yaklaşık dört ay önce. Her hafta düzenli olarak gidiyor Bahar Hanım'la görüşüyordu. Birkaç seansa ben de gitmiştim ve kesinlikle bu görüşmeler ikimize de çok iyi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...