Neredeyse unutuyordum bölümü yüklemeyi! Sonra kızdım kendime valla. :D Umarım uykuya dalmamışsınızdır. :)
Keyifli okumalar canlar. :*
***
Oturduğum bar taburesinden düşmemek için parmaklarımı bacağımın iki yanındaki ahşaba sertçe geçirmiştim. Tutunabildiğim ilk ve en yakın yer burasıydı. Gerçekten. O anda kayıp dizlerimin üzerine düşebilir, var olandan çok daha fazla gözü üzerimize çektiğim gibi kendimi feci şekilde rezil edebilirdim.
Nefes almaya çalıştım. İçimden ona kadar falan saymayı denedim bu nefeslerin arasında. Müziğin sesi kulaklarımdan silinirken, yerini sert ve hızla çarpan kalp atışlarım aldı. Neden bu kadar heyecanlandığımı, delirdiğimi sorgulayabilecek kadar bile çalıştıramadım kafamı. Etrafımdaki konuşmalara odaklanmak istedim ama başaramadım. Bir şeyler konuşuluyordu ama ne?
Ufak çaplı(!) bir şok yaşıyordum. Kuruyan boğazımı yatıştırmak için masadaki az önce gelen, ağzına kadar dolu olan bira şişesine uzanmak istiyordum ama onu bile yapabilecek kadar bedenime hükmedemiyordum.
Sırtımdaki parmaklarının kımıldadığını hissediyordum. Tepki vermek istiyordum. Ona doğru yaslanmak istiyordum. Hatta dönüp gözlerinin içine bakmak için can atıyordum ama onun yerine karşımda benim kadar olmasa da şaşkınlıkla oturan Sarp'tan başkasına odaklanamıyordum. Soru işaretleriyle dolu bakışlarını görüyor ama ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Muhtemelen nasıl davranması gerektiğini merak ediyordu. Benden herhangi bir işaret alabilirse ona göre davranacaktı ancak benden tık yoktu. Muhtemelen aradan geçen zaman bir dakikayı bile bulmamıştı ama benim için saniyeler dakikalara eş değer gibi yavaş akıyordu.
Hiçbirimiz Bora'nın buraya gelmesini beklemiyorduk. Buraya. Yanımıza. Geçerken falan uğramadı. Baya baya, belli ki az önce, içeriden çıkmadan hemen önce bardan aldığı birayla masamıza gelmişti. Yanımda durmuş, elini belime atmış ve bir şeyler söylemişti. Selam, gibi bir şeyler. Sanki her akşam burada, böyle, bu şekilde takılıyormuşuz gibi.
Bunu beklemiyordum. Ofisinden çıkmadan önceki konuşmamızdan sonra bunu yapmasını beklemem, umut etmem aptallık olurdu ama işte, tam buradaydı. Yanımda! Aynı kelimeler saniyeler içerisinde yüzlerce kez zihnimde dönüp dururken nefesimi kontrol etme çabalarıma devam ettim. Bir şeyler yapmak zorundaydım.
O cesaret edip kimsenin ne düşüneceğini ya da ne konuşacağını umursamadan ya da umursamamaya çalışarak yanıma gelmişti. Bunun karşılığında bir tepki vermek zorundaydım.
Sarp'tan bana tokat atmasını talep etmek istedim. Bir sarssaydı beni hiç de fena olmazdı.
Tutunduğum yerden zorlukla çektim ellerimi. Parmaklarımın uçları yeniden sağlanan kan akışıyla sızladı. Titrek elimle biraya uzanıp sanırım yarısına kadar içtim. Gözler üzerimdeydi. Beni izliyorlardı. Bizi. Bora'yla beni.
Kaç dakika olmuştu geleli? Belki de yalnıza birkaç saniye ya da bir dakika... Üç? Beş?
Birayı bırakıp yerimde huzursuzca kıpırdanarak Bora'ya doğru döndüm. Önce ona bakmalıydım. Gözlerini görmeliydim. Ne düşündüğünü anlamam gerekiyordu. Ne yapmamı istiyordu? Eli hala belimdeydi. Benimle olduğunu gösteriyordu herkese.
Vay canına! Aklımı kaçıracaktım. Bunu yapmasını bu kadar istediğimin şu ana kadar farkında bile değildim oysa.
Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi gözleri buldu gözlerimi. Bir sıkıntı yok, diyordu. Sanırım? Dudakları hafifçe kıvrıldı. Beni ne hale getirdiğini biliyordu. Ne kadar şaşırdığımı hatta aklımı kaçırmaya başladığımı biliyor olmalıydı. Gülümsemeye çalıştım. Denedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...