Herkese merhaba!
Yeni bir hikaye ile geldim ve bu sefer her nedense daha büyük bir heyecanla yazıyorum. :) Şimdiden söyleyeyim, bölüm günü olmayacak. Haftada bir, on günde bir gelir de diyemiyorum çünkü ne zaman kendime şart koşsam huzursuz oluyor ve istediğim verimi alamıyorum. Yazdıkça atacağım ve şimdilik sık sık bilgisayarın başına oturuyorum.
Eh haydi, başlayalım o zaman! İyi okumalar! :*
***
Heyecanla, çoğu yeri gıcırdayan ahşap merdivenlerden inerken bağıra çağıra şarkı söylüyordum. Sırt çantam kıçıma çarpıp duruyor, saçlarım gözümün önünde uçuşup rujum yüzünden dudaklarıma yapışıyordu. Tüm bu hazırlık Sarp içindi. Sonunda kardeşime kavuşuyordum ve ona en iyi halimle görünmek istiyordum. Her ne kadar bir başıma zaman geçirmekten hoşlansam da geçtiğimiz birkaç günü kapsayan bunalımımın görülür etkilerini kapamıştım. Pijamalarım, üniforman olmuştu. Bahçemizde annemle o kadar çok zaman geçiriyordum ki onun sakinliği üzerime sinmişti. Bodrum güzeldi, mutluydum da ama sanki gençliğimi kaybediyordum. Sarp'a ihtiyacım olduğunu kabullenmiştim.
En alt kata varınca annemle babamın da aynı keyifle sohbet ettiklerini gördüm. Özellikle annemin gözleri parıldıyordu. Eh, ne de olsa biricik oğluna kavuşuyordu bugün.
Salondaki yeni, keten kumaşla kaplı tekli koltuklarda oturmuş kahvelerini içiyorlardı. "Çıkalım mı?" diye sordum hevesle yanlarında durunca.
"Dur daha kızım," dedi babam fincanını sehpaya bırakırken. "Uçağın kalkmasına yarım saat var."
"Bizim havaalanına varmamız da bir buçuk saat sürer."
"Bir saat Armağan," dedi annem bu sefer. "Acele ettirme de kahvemizi bir içelim."
"İki aydır sizinleyim. Tam iki ay!" İşaret ve orta parmağımı kaldırıp gözlerinin önünde salladım. "Gencim ben farkında mısınız?"
"Şikâyet etme boşuna. İstesen ablanı ya da Sarp'ı bekleyebilirdin buraya gelmek için." Huysuz Perihan yine iş başındaydı.
"Anneciğim... Şikâyet etmiyorum ama kardeşimi özledim. Sonunda havalar düzeldi ve ben en iyi arkadaşıma kavuşuyorum. Gezmek, eğlenmek, sizin yalnız başıma ısrarla göndermediğiniz her bara girip çıkmak istiyorum." Annemi sinir eden ama babamı gülümseten şımarık hareketimle, dudaklarımı bükerek, "Biraz anlayış lütfen..." diye mırıldanıp babamın koltuğunun koluna oturdum. Babam hemen elimi tutup öptü. İşe yaramadığını görmemiştim. Annem her seferinde artık büyüdüğümü söyleyip laf sokardı. Babamsa, o benim hala minik kızım, der annemi daha çok sinir ederdi.
"Bakma sen annene. O senden daha heyecanlı."
"Belli..."
"Ayrıca," diye devam etti sevgili annem. "Sen arkadaş buldun, bizi tanıştırdın da biz mi sana evden çıkma dedik?"
"Niye Perihan? Hande var ya..."
"O evli baba. Kocası olmadan adım atmıyor resmen," diye homurdandım. Evimize en yakın sahildeki pastanede tanışmıştım Hande'yle. Orada çalışıyordu ve işten çıkar çıkmaz kocasının kollarına koşuyordu. Sıkıcı.
"Ali'yle atarsınız bol bol kurtlarınızı. Söylenme artık." Annem sonunda koltuğundan ayrılıp fincanları da alarak mutfağa doğru giderken babam, "Annene yüklenme," dedi. "Onun için hem Firuze'den hem de Ali'den bu kadar ayrı kalmak kolay değil."
"Benim için de değil baba. Özellikle Sarp'tan." İnatla Sarp diyordum çünkü babam, babasının da adı olan Ali'yi kullanmaktan inatla vazgeçmiyor annemin seçtiği ve ailecek kabul ettiğimiz Sarp ismini neredeyse ağzına almıyordu. Ali ismini kötülemiyorum ama Sarp'a bakınca Sarp görüyordum, Ali değil. Anlamamakta ısrar ediyordu babam, ama isimler kesinlikle karakteri yansıtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...