Merhaba canlar! Umarım yeni yıla güzel bir başlangıç yapmışsınızdır.
Ben de sizi çok fazla bekletmeden bir bölümle geldim ama alıştığımız bölümlerden biri değil. Tıpkı hikayenin başında olduğu gibi yine ilahi bakış açısıyla okuyacağız. Bunu yapmamın sebebi, hikayenin genelinde Bora'nın bakış açısından bölüm yazmak istemiyor olmam. Onu Armağan'ın gözlerinden görmek ve hissetmek daha iyi diye düşünüyorum.
Bu şekilde ilahi bakış açısıyla yazılmış bir ya da iki tane daha bölüm atabilirim. Böylelikle az da olsa Bora'nın da düşüncelerinin içine sızmış oluruz.
Keyifle okumanızı diliyorum ve yeni bölümü de bir, iki güne yükleyeceğimi belirterek gidiyorum. :*
***
Suçluluk hissi baş göstermeden önce parlıyordu genç adamın gözleri. Belki de senelerdir hiç olmadığı kadar canlıydı hem ruhu hem bedeni ama elbette o bunun farkında değildi. Ne seneler önce ne de şimdi göremiyordu ki kendi gözlerini. Ancak dışardan gören biri fark edebilirdi o değişimi.
Ayakları yere basmıyormuş gibiydi. Kalp atışları hala düzelmemişti. Parmaklarının ucunda izi kalan teninin verdiği o güzel hissi kaybetmek istemediği gibi hafızasına kazınan koku da sarhoş etmişti zihnini. Duygularını kontrol edemediğini bildiği gibi artık düşüncelerini de zapt edemediğini fark etti. Etrafına örmek için onca çaba harcadığı duvar neredeydi?
Kumların üzerine bırakırken kendini bu sefer geçmiş istila etmedi zihnini. Görüşü bulanmadı. Hafızasına kazınmış tanıdık yeşil gözler dikmedi üzerine suçlayıcı bakışlarını. Bu sefer bambaşka bir yerdeydi aklı. Uzun, kahverengi saçların kollarına nasıl döküldüğünü anımsadı. Sıradan denilebilecek, ama asla sıradan hissettirmeyen kahverengi gözlerdeki yoğun tutkuyu kana kana içti.
Genç adam sigara paketinden bir dal çıkartırken diğer elinde çakmağını döndürüp durdu ama yakmak istemedi o sigarayı. Şimdi değil, diye düşünüyordu. Henüz genç kızın dudaklarından söküp aldığı o muazzam tattan vazgeçmeye hazır değildi. Asla böyle hissedebileceğini düşünmemişti. Bir daha asla hissedebileceğini düşünmemişti. Oysa genç kızı düşündükçe kalbi, ona aksini kanıtlamak için hızla atıyordu.
Onca zamandır onca içip tükettiği hiçbir içkinin ona veremediği sarhoşluk, bir öpücükle ona armağan edilmişti. Yalnızca bir saat önce, arabasının koltuğunda, yanında oturup da kıvranan kızın görüntüsü çıkmıyordu zihninden. Yalnızca birkaç saat önce düşüncelerini sertçe savunurken ne kadar güzel olduğunu düşünüp duruyordu.
Kendini köşeye sıkıştırılmış gibi hissetmişti. Ve bir şekilde aramadığı halde karşısına çıkan böylesine bir güzelliği kaybetmek istememişti. Kendini geri çekmeye çalışmış olsa da içinde canlanmaya başlayan, bir histen çok dürtü diye adlandırılabilecek o duyguları inkâr etmeyi daha fazla başaramamıştı. Evet, bir süre önce kabullenmişti. Gözlerindeki perde bir şekilde kalkmış ve genç kızı görmüştü. Neşeli ruhunu ve bir çocuk gibi umutla dolu kalbini. Ve elbette tenini ısıtan, kanının damarlarının içinde kaynamasına sebep olan o muazzam bedenini.
Gerçekten onun için hala bir umut var mıydı? Devam etmeye yeter miydi gücü? Kendinden bile sakındığı korkuları öylece yok olup gidecek miydi? Birini mutlu edebilecek o ruha sahip miydi? Ya da birini gerçekten sevebilecek bir kalbe? Sevemediği için kaybetmemiş miydi?
Ölüm. İşte, yeniden çıkmıştı karşısına. Genç kızın heyecan ve huzur veren anıları silikleşmeye başlamıştı. Yine o tanıdık yeşil gözler denizin üzerinden yükselip dikildi karşısına. Sen beni hiç sevdin mi ki, diye soruyorlardı aynı o gece olduğu gibi. Ve genç adam her zamanki gibi cevapsız bıraktı o gözleri. Suçluluk hissi tüm benliğini ele geçirirken sigarayı yakmasının zamanının geldiğini düşünüyordu. Tatlı sarhoşluk hissi kaybolmuştu. Derin bir nefes çekti içine, karanlıkta ufak bir ateş parladı ve o muazzam tadı sildi dudaklarından.
*
Genç kız, penceresinin önüne yerleştirdiği koltuğa bırakırken kendini, mutlulukla harmanlanmış heyecanla iç çekti. Kıyaslama yapmak istemiyor ama kendine engel olmayı da başaramıyordu. Asla böyle hissetmedim, diye düşünüp duruyordu. Geçmişindeki o adam ona asla böyle hissettirmemişti. Âşık değildim herhalde, diye düşünmeye devam etti. Aşk nasıldı ki? Nasıl anlaşılırdı?
Elini kalbinin üzerine koyarken gözlerini kapatıp tüm geceyi anılarında ziyaret etti. Dudakları büyük bir gülümsemeyle kıvrılırken, aşk böyle olmalı, diye fısıldadı geceye. Yalnızca ufacık bir öpücük bile dünyasını sarsmış, bir öpücük geçmişini silmeye yetmişti. Kendini belki de ilk defa kullanılmış hissetmiyordu. Aksine kendini ilk defa özgür hissediyordu.
Telefonunu çıkartıp arabada dinledikleri şarkıyı açtıktan sonra kulaklıklarını taktı. Dakikalar geçip giderken defalarca aynı şarkıyı dinleyip o geceyi bir daha ve bir daha yaşadı. Şarkının her bir sözü artık daha anlamlıydı çünkü içinde artık yaşanmışlık vardı. O sözleri adamın gözlerinin içine bakıp da söylemişti. O sözlerden sonra adam onu kavrayıp kendine çekmişti.
Eli dudaklarına giderken bu tadı asla unutamayacağının farkındaydı. Ensesini kavrayıp da saçlarının arasına karışan parmaklarının verdiği hissi anımsadı. Bir iç çekiş daha genç kızın dudakları arasından süzüldü içeriye. Hatırladıkça ısındı bedeni. Hatırladıkça özledi.
Ne demişti adam, 'bir yanım yanında olmak istiyor.' Ve bu söz artık bir öpücükle taçlandırılmıştı.
Genç kız, buraya geldiği ilk gün olduğu gibi yine umutla doluydu. Başarabileceklerine olan inancı daha sarsılmazdı. Âşık olmaya başladığı hatta aslında âşık olduğu adamın yanında durabileceği gücün, içinde olduğundan emindi. Ona, aşkın iyileştirici olabileceğini gösterecekti.
Ne yazık ki bu sırada genç adamın kendi şeytanlarıyla yüzleştiğinden habersizdi. Kendisinin sıkıca tutunup umudunu büyüttüğü o anıların genç adamın zihninde pamuk ipliğine bağlı olduğundan habersizdi.
***
Facebook Sayfa: Zeynep Işıklar
Facebook Grup: Zeynep Işıklar'dan
Instagram: zeynepisiklar / zeynepinkitapligi_
Twitter: zeynepisiklar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
Fiksi UmumGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...