Ela'yla neredeyse bir saat kadar konuşup telefonu kapattıktan sonra Bora'ya olan özlemim had safhalara ulaşmıştı. En ufak bir detayı atlamak istemediğim için onu gördüğüm ilk andan başlamıştım anlatmaya. Üzerinde ne olduğu, saçlarının dağınıklığını, gözaltlarının morluğunu, kuru dudaklarını, el hareketlerini, çökmüş omuzlarını, seri ama yılmış adımlarını... Onu sessizce izleyişlerimden, sesini duyup gözlerini ilk gördüğüm anı ve aramızda geçen tüm diyalogları anlattım. Soluk almadan dinledi beni Ela. Benim deli olduğumu bilmesine rağmen, şu sessiz izleyişlerim ona bile fazla geldi. Ama dedi ki; sesini hiç bu kadar heyecanlı ve mutlu duymamıştım. İşte, bunu duymak benim için yeterliydi. Ela'nın Fırat'tan haberi yoktu. Uzun süren hiçbir ilişkim olmayışını hovardalığıma veriyordu, oysa alakası yoktu. Yaralı falan değildim. Erkeklerin hepsine lanet okuyacak kadar kafayı kırmış da değildim. Sadece olmuyordu. Beceremiyordum. Hissedemiyordum.
Bora. O hiçbir çaba sarf etmeden yakmıştı ruhumdaki ateşi. O yüzden diretiyordum, savaşmak istiyordum.
Cebimde taşıdığım son geceden sonra onu görmeyeli beş gün olmuştu. Koskoca beş gün! Annem ve babamla gezip tozduğumuz, aile saadeti yaşadığımız beş gün!
Şikâyetçi değildim aslında. Onlarla kaliteli zaman geçirmeyi seviyordum da ama aklım Bora'dan uzaklaşmıyordu bir türlü. Onu düşünmekten, düşlemekten alıkoyamıyordum kendimi. Annem bende bir haller olduğunu söyleyip duruyor, Sarp da işi şakaya vurarak öğretmen olmasıyla ilgili laflar edip oklarını benden uzağa çeviriyordu. Elimde değildi. Kontrol edemiyordum. Sohbetlerine dâhil olmakta zorlanıyor, okeyde şimdiye kadar ki en kötü performansımı sergileyerek dikkati daha çok üzerime çekiyor, gittiğimiz her sahilde kendimi denizde kaybediyordum.
Dışarıdan mutsuz ya da karamsar görünüyor olmalıydım çünkü Sarp halime kızıyordu. Anlamadığı şuydu ki, kendimi hiç de kötü hissetmiyordum. Ne mutsuz ne de umutsuzdum. Aksine kanım fokurduyordu damarlarımda. Bir an önce onu görmek için yanıp tutuşuyordum. Güzel olanı yakaladığıma inanıyordum ya içten içe kaybetmemek için koala gibi sarılmak istiyordum.
"Seni kovmuş."
"Hayır, ben onun özel alanını ihlal ettim o da dayanabileceği son noktaya kadar bana sabır gösterdi."
"Sonra seni kovdu."
"En başında oturmama müsaade etmeyebilirdi."
"Sonuç?"
"Biraz olumlu olur musun?"
"Senden hoşlansaydı yanında oturmana ses çıkarmazdı. Ayrıca yine senden hoşlansaydı daha kibar davranıp gitmesi gerektiğini söyleyerek kendi oradan ayrılabilirdi."
"Bunu yapmayacak kadar yerini seviyor Sarp. Ayrıca," dedim onun gibi kelimeye vurgu yaparak. "Zoraki ve samimiyetten uzak kibarlıklara ihtiyacım yok. Her nasılsa o şekilde istiyorum onu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...