Çarşamba ve Cuma demiştim ama bölüm hazır olunca beklemeyeyim dedim. Biz bunu Salı ve Cuma yapalım. Arada değişirse de idare edin beni. :D
Seveceğinizi düşündüğüm bir bölümle geldim. Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar. :*
***
Derin nefesler alarak kendimi rahatlatıp Geçit'in olduğu sokağa yürüdüm. Sinemler sağdaki kapıya yakın olan bar masasının etrafına doluşmuşlardı. Yanlarında tanımadığım birkaç yüz vardı. Herkese elimi sallayarak selam verirken Sinem, eğilip yanağımı öptü.
"Şahane görünüyorsun!" Sarp'ın homurtusunu tam arkamda olduğu için yalnızca ben duymuştum. Karnına dirsek atıp Sinem'e gülümsedim.
"Teşekkür ederim. Huysuz kardeşimi sana bırakıp Bora'nın yanına gidiyorum."
"Ciddi misin? Yani baya baya görüşüyor musunuz?"
Buna ne cevap vereceğimden emin olamayarak sustum. Orta karar davranmak en iyisi olabilirdi bu durumda. Sinem'in çenesini tutamayacağından emindim ve Bora'yı da beni de rahatsız edecek sohbetlerin oluşmasını istemiyordum.
"Sanırım," dedim. "Yani konuşuyoruz işte."
Bir sürü soruyla dolu bakışlarını daha büyük bir dikkatle üzerime dikince geri çekildim. "Görüşürüz."
Kapıdan içeri girip merdivenlere doğru yürürken Bora'ya ofiste misin, diye mesaj attım. Bir kez daha kapısının önünde dikilmek ya da habersizce karşısına çıkmak istemiyordum.
Yalnızca 'gel' yazan mesajını okuyunca sırıtıp hızla tırmandım merdivenleri. Bu sefer kapısının önünde oyalanmadım. Kolu çevirdiğim gibi daldım içeriye. Bakışlarımızın buluşması yalnızca saniyeler sürdü. Telefonunu masasının üzerine bırakırken yorgun göründüğünü fark ettim. Dün gece uyuyamamış mıydı? Yoksa... diye başlayan, kötü düşünceler fısıldamak üzere olan yanımı susturmak için kısa süreliğine yumdum gözlerimi.
Kapıyı ardımdan kapatıp ona doğru yürümek için gözlerimi açtığımda bakışlarındaki sıcaklığı fark ettim. Bu halimi beğenmişti sanırım. Sonunda rahat bir nefes koparken ciğerlerimden gülümseyerek içeri doğru adım attım.
"Selam," dedim cılız bir sesle.
"Selam," diye karşılık verdi benzer, bitkin bir sesle.
Ne yapacağımı bilemez bir halde orada, ayakta öylece kalakaldım o anda. Masasının etrafından dolanıp yanına gitmeli, belki ufak bir öpücük kondurmalıydım dudaklarına. Yanaklarına? Ya da her iki yanımdaki koltuklarından birine de oturabilirdim. Stresten terlemeye başlayan ellerimi eteğime sürttükten sonra yanına gitmeye karar vererek bir adım attım. O sırada ayağa kalktı. Kalçasından neredeyse düşmekte olan kotunu hafifçe yukarı doğru çektikten sonra masanın etrafını dolaşarak yanıma geldi.
Elleri dirseklerimin biraz aşağısını kavrarken üzerime doğru eğilip dudağımın sağ köşesine bir öpücük bıraktı. Sıcak ve yumuşacık dudakları orada bir, iki saniyeden fazla oyalanırken dudaklarımı aralayıp onu ağzımın içine davet etmemek için dişlerimi sıktım.
"Hoş geldin," diye mırıldandı burnu burnuma sürterken.
"Hoş buldum."
Konuşmak istemiyordum. Gözlerinin içine baksam, bir de sarılsam yeterdi şu an. Ah... Evet. Delicesine sarılmak istiyordum ona. Bıraksaydı kollarımı şu anda hemen dolardım boynuna. Parmaklarım ensesindeki saçların arasına karışırdı. Bedeni benimkine yaslı, kolları belime dolanmış... O anda asılı kalmak isterdim sonsuz bir zamanda ama bunların hiçbiri olmadı tabii ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...