Sıklıkla Bora'nın evinde zaman geçirir olmuştuk. Kendiliğinden gelişen bir durumdu. Bizimkilerin yanından sabahları daha kolay kaçabiliyordum ve biz de o korkunç sıcakta ya evine yakın olan plajda denize giriyor ya da serinlemek için evinde zaman geçiriyorduk.
Ara sıra film izliyor, kısıtlı zamanımız varsa başka tatlı şeylerle o zamanı değerlendiriyorduk. Otuz derecenin üstüne çıkan sıcağa aldırmadan sevişiyorduk mesela. Bedenimin her köşesini ezberlemeye hevesli görünüyordu ve bende ona asla karşı gelmiyordum. Bende hevesliydim, bedeniyle birlikte ona dair ne varsa öğrenmeye açtım.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu yanımda yarı çıplak bir tanrı gibi uzanırken. Tamam, abartıyordum. Öyle iri yarı, aşırı kaslı, tasvir edilen o kudretli tanrılarla yakından uzaktan alakası yoktu ama Bora'nın bile farkında olduğunu sanmadığım bir ışık saçıyordu etrafına. Özellikle böyle zamanlarda... O ışığa çekiliyordum ve her geçen gün o ışığın daha derinlerinde kendimi kaybediyordum.
"Sende kendimi nasıl kaybettiğimi," dedim hafif bir utançla. Onun tişörtü üzerimdeydi. Kokusu her yanıma sinmişti. Tenimde hala dokunuşlarının, öpücüklerinin izleri duruyordu.
"Asıl kaybolan benim," dedi uzanıp dudaklarıma tutkulu ama bir o kadar da tatlı bir öpücük kondururken.
"Hiç sanmıyorum Bora. Beni nasıl etkilediğinin farkında bile değilsin."
"Asıl neye şaşırıyorum, biliyor musun?" diye sordu.
"Neye?" dedim onun gibi gülerek.
"Bu kadar açık sözlü olmana. Hala alışamadım. Aklından ne geçiyorsa söylüyorsun ve ben çoğu zaman verecek cevap bile bulamıyorum."
"Sen de aklından geçeni söylersen başka bir cevap bulmana gerek kalmaz," dedim uzanıp yanağını okşayarak.
"Hmmm... Bir düşünelim. Şu an aklımdan ne geçiyor?"
"Söyle," dedim, merak içinde.
"Uzunca bir süre bu yataktan çıkmanı istemediğimi düşünüyorum. Sarp ya da annenler aramasa, babam aramasa, işe gitmek zorunda olmasam, hatta yemek yemek bile zorunda kalmasak ve ben seninle hava şartları el verdiği sürece sımsıkı sarılarak bu yatakta kalsam..."
"İyi bir noktaya değindin," dedim mutluluktan sarhoş olan aklımla. "Bu sıcakta uzun süre sarılıp yatabileceğimizi sanmıyorum."
"Klima alırım," dedi. "Şimdiye kadar ihtiyacım olmadı ama buna değer."
"Tamam, bunu yazalım. İlk iş bir klima almak olacak."
"Ama Sarp yine de arayacak ve seni daha fazla idare edemediğini söyleyip, iyice yoldan çıktığından yakınıp duracak."
Kahkaha attım. Gerçekten de bu aralar Sarp sık sık bu şekilde konuşuyordu.
"Tüm ilgimin onun üzerinde olmasına alışkın. Burada kalması için çok baskı yapıyorum ama eskisi kadar onunla birebir zaman geçirmiyorum."
Parmaklarını saçlarımdan geçirirken, gözleri yüzümün her yanında geziniyordu.
"Ona da zaman ayırman gerektiğini söylemek isterdim ama içimden hiç gelmiyor," dedi büyük bir ciddiyetle. Sonra da gülümsedi.
Eridim. O bakışların altında yandım, kül oldum, bittim.
"Sadece aklından geçenlerle ilgileniyorum."
Bir an sonra belki iki kalp atımlık arada gözleri karardı. Buna o kadar alışmıştım ki yadırgamadım. Sıklıkla olmasa da o bulutlar ara ara kendini göstermeye devam ediyordu. Ne oluyordu da aklına düşüyordu bir şeyler çok da tahmin yürütemiyordum ama oradalardı işte. Hayaletler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...