Saat henüz erken olduğu için Geçit'e gidiyorduk. Arabayı park ettiğimiz otoparktan bara ulaşacağımız o kısacık birkaç adımı coşkuyla yürüdüm. Sarp, benimle dalga geçse de kısa süreli hapishanesinden kurtulduğu için benden daha mutluydu. Sigaralarını üst üste yakıyor sanki gelecekte kıtlıkla geçecek olan günlerin yatırımını yapıyor, çektiği her nefes oksijenden daha değerliymiş gibi yüzünde huzurlu bir gülümsemeyle yürüyordu.
"Eve gitmeden duş alsan iyi edersin. Babamın anlamamasına ihtimal vermiyorum."
"Umurumda değil."
"Şimdi öyle diyorsun."
"Hayır, ciddiyim. Sıkıldım Armağan. Taşınamadım ve adam anca bir sonraki aya bana boş bir daire bulabileceğini söylüyor. Kaparom yandı ve ben Ağustos'u bekleyecek kadar sabırlı olabileceğimi sanmıyorum."
"Sürekli gideceğinden bahsedip durmasana. Hem Sinem ne olacak?"
"Bilmiyorum."
Oysa ben biliyordum. Sinem'e değer veriyordu ama o kadar. O kimseye kötü davranmaz, beraber olduğu hiçbir kadını aşağılamazdı ama sevgi... İş, o noktaya nedense hiç gelmiyordu ve Sarp, bir noktada o ilişkiyi bitiriyordu. Onun burada kalması için Sinem'e bel bağlamam yersizdi.
"Ablamla konuşmam işe yaradı, gördün. Eminim bundan sonra o kadar üzerimize gelmezler."
"Umarım," dedi ama düşünceleri elbette değişmedi. Sigarasını attıktan sonra kolunu omzuma dolayıp beni kendine çekti. "Bizimle mi takılırsınız yoksa başka bir yere mi gideceksiniz?" diye sordu.
"Sormadım. Bir yanına çıkayım da bakarız."
Geçit'e varınca herkesle selamlaşıp daha fazla oyalanmadan ofisin yolunu tuttum. Merdivenleri atlaya atlaya çıkarken ona sımsıkı sarılmanın, kokusunu içime çekmenin hayalini kuruyordum.
Kapısının önünde kısacık bir an duraksayıp usulen kapıyı tıklattım ama cevap beklemeden içeri dalarken yalnız olmayacağını aklıma bile getirmemiştim.
Daha önce görmediğim bir adam masanın karşısındaki eski, yeşil koltukta oturuyordu. Bir kaşı havada bakışları üzerime dönünce utanarak yerimde sallandım.
"Şey... Pardon..." diye gevelemeye başladım. "Ben yalnız olduğunu düşündüm. Kusura bakmayın. Ben... Ben en iyisi aşağıda bekleyeyim."
Adamın bakışları o kadar keskindi ki saçmalamaktan kendimi alamadım. Kimdi ki bu adam? Ahmet abi diye bahsettiği babasının yakın arkadaşı mı yoksa... Babası olabilir miydi? Aslında gözleri baya benziyordu.
Adamı o kadar incelemeye dalmıştım ki Bora'nın yerinden kalktığını bile fark etmemiştim ta ki burnumun dibinde bitene kadar.
Ellerimle tişörtümün kenarlarını çekiştirip huzursuzca baktım Bora'nın gözlerine. Sırıtıyor muydu yoksa bana mı öyle geliyordu?
"Armağan, hoş geldin. Seni babamla tanıştırayım."
Nazikçe dirseğimden tutup beni odanın ortasına doğru çekerken babası olduğunu öğrendiğim adam ayağa kalkarak yanımıza doğru iki adım attı. Bora'yla ortalama aynı boydaydı ve kesinlikle yakışıklı bir adamdı. Bir kaşı hala hafifçe yukarda olsa da o da şimdi oğlu gibi sırıtıyordu.
"Memnun oldum Armağan, ben Suat."
"Biliyorum..." diye mırıldandım. "Yani Bora sizden bahsederken adınızı sormuştum." Utandım. Daha fazla konuşmamak için, "Memnun oldum Suat Amca," diyerek sustum. Sırıtışı büyüdü. Sanırım beni sevdi. Bir yanım bu gülümsemeyi kazandığım için sevinirken diğer yanım ise gerginlikten ölecekti. İlk defa, hoşlandığım hatta şu an delicesine âşık olduğum bir adamın ailesiyle tanışıyordum. Hazır değildim ve ne demem, nasıl durmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...