Mutlu yıllar dilerim hepinize, şimdiden!
Kalbinizden geçen her güzel şey sizi bulsun. Bolca gülümseyin. Gülmek, kahkaha atmak için izin verin kendinize. Mutlu olun. Çok sevin. Düşseniz bile kalkmak için neden yaratın. Kocaman bir dünya var yaşanmak, dokunulmak için bekleyen.
Seviyorum sizi. <3
Keyifli okumalar diliyorum. :*
***
Radyodan yükselen güzelim parçaya eşlik etmemek için zor tutuyordum kendimi. Sözlerini ezbere bilmiyordum ve normalde bu umurumda olmazdı. Ne de olsa Justin Timberlake'ti, doğru olmayan telaffuzumla da anlamsız kelimeler mırıldanıp gayet güzel bir şekilde kendimi eğlendirebilirdim. Ama Bora yanımda otururken, arada sırada gözlerini çevirip bana birkaç saniyelik bakışlar atarken, adım atmış olmamızın –ki bu efsane büyük bir adımdı bence- heyecanı tüm vücudumu ele geçirmişken, rahat davranamadım. Bacağım müziğin ritmine uygun sallanırken, ellerim dizlerimde ve arabanın kapı kolu ya da koltuğun kenarı gibi garip yerlerde dolanırken, ona uzanmamak için ya da bakışlarımı öküz gibi üzerine dikmemek için çaba harcıyordum.
Açıkçası onu ürkütmek istemiyordum. Her ne kadar hayalimde arabayı hemen şu kenara çekip ona bize bir şans verdiği için uzun soluklu bir öpücük verdiğimi canlandırıyor olsam da buna hazır olduğunu sanmıyordum. Ben hazır mıydım peki? Kesinlikle. Onu gördüğüm andan beri yapışmak istiyordum dudaklarına. Ya o? Ne düşünüyordu benim hakkımda? Beni güzel buluyor muydu? Yoksa bugüne kadar kimse karşısında benimki gibi bir inatla durmadığı için elindeki tek seçenek ben miydim? Ne kadar da ezik bir düşünceydi! Ama ya doğruysa...
Hiç tutkulu bir bakışına denk gelmiş miydim? Dudaklarıma gözünün kayması haricinde... O, kesinlikle sayılmazdı. Her neyse. Bunu düşünmeye devam edemezdim. Bora, kendini uzun süredir rüzgâr dahi geçirmeyen bir kutuya hapsetmişti. Bana, yüzüme, gözlerime, ilk defa gerçek anlamda ne zaman baktığını ve beni fark ettiğini bilemezdim. O, ilk bakışın onda herhangi bir şey uyandırıp uyandırmadığını da... Yine de merakıma engel olamıyordum. Tek taraflı mıydı, bütün o çatırtı patırtılar?
Müzik değişti. Ed Sheeran'ın Photograph şarkısı çalmaya başladı. Sözlerine odaklanmaktan kendimi alamazken, ilk defa anlamını çıkarmaya başladım. Her cümleyle kendimi müziğe iyice kaptırdım. Karanlık bir yolda, Bora'nın varlığını her hücremde hissederken, gözlerim yüzünün hatlarını ezberlemeye yemin etmişçesine üzerinde dolanırken, müzik beni içine çekti. Aşk, iyileştirebilir ruhunu... Sözler ikinci defa istemsizce döküldü dudaklarımdan ve kendimi şarkıya bildiğim kadarıyla eşlik ederken buldum. Gözleri, gözlerimi buldu. Yola odaklanmakta zorlandığını fark ettim ama yine de söylemeyi bırakmadım. Hayır, sesim onu büyülemiş değildi. Sesimin dinlemeye değer olduğundan şüpheliydim. Dikkati dağılmıştı çünkü ona, beni yanında tutmasını söylüyordum. Aşkın onu iyileştirebileceğini fısıldıyordum. Beni saklayabileceğini, asla yalnız kalmak zorunda olmadığını, beni incitse bile önemli olmadığını söylüyordum. Şarkının bize ya da duygularıma uymayan fazladan birkaç cümlesi ne onun ne de benim umurumda değildi bence. O dakikadan sonra değildi en azından. Arabanın yavaşladığını fark etmem zaman aldı. Yolun kenarına, ağaçların altına, karanlığın içine hapsetti bizi. Farları kapatmak için yalnızca iki, üç saniye oyalandı ve hemen sonra eli ensemdeydi. Parmakları saçlarımın arasına doğru karışırken yüzümü yüzüne doğru çekti. Burunlarımız birbirine değene, nefesini dudaklarımda hissedene kadar yaklaştım ona. Aldığım, sert ve derin bir nefesle kokusunu çektim içime. Gözlerini göremiyordum. Yüzünün hatlarını seçemiyordum. Dokunuşundan, gittikçe sıklaşan nefesinden ve kokusundan başka geriye hiçbir şey kalmadı o saniyeler içerisinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...