Bora'nın babasıyla sohbet edecek olmanın gerginliğiyle attığım her adım tereddütle doluydu. Neden bu kadar takılıyordum bu duruma emin değildim. Belki de daha önce Ela ve Can'dan başka kimsenin ailesiyle tanışmak zorunda kalmadığım içindi.
Sade bir elbise seçmiştim kendime. Dizlerime kadar uzanan tiril tiril eteği, kalın ama kurdeleli omuz bantları olan, oldukça sevimli ve sarı bir elbiseydi. Güneş sayesinde açılan koyu renk ve uzun saçlarımı enseme yakın bir topuzla toplamıştım ve elbette bir gram makyaj yoktu yüzümde. Hem yüksek sıcaklığa uyum sağlıyordum hem de bir babayla tanışmaya bence.
Spor ayakkabılarım yerine sandaletlerimi giymiştim ve Bora fark ederse benimle uğraşacağından adım gibi emindim. Böyle hanım hanımcık olduğumda yüzünde aptal bir gülümseme beliriyordu. Onu öyle görmeye bayılıyordum. Şaşkın ve âşık gibi.
Buluşma noktamız olan Serhat Amca'nın sahildeki mekânına yaklaştıkça adımlarımı yavaşlattım. Nefesimi düzenlemeye ve olabildiğince doğal olmaya odakladım kendimi. Büyütülecek bir şey yok, diye tekrarladım durdum. Bunda garip olan hiçbir şey yoktu!
Sokağı dönünce hemen karşımda, binanın en yakınında, büyük şemsiyenin altındaki bir masada oturduklarını gördüm. Bora, babası ve Yankı. İlk rahat nefesimi o an aldım. Yankı'nın varlığı ortamı daha kabul edilebilir kılacaktı.
Yanlarına yaklaştığım anda beni ilk fark eden Bora oldu. O ayağa kalkınca diğerleri de ayağa kalkarak beni karşıladılar. Ne gerek vardı ki buna! Koskoca adam beni selamlamak için ayağa kalkıyordu. Utançla gülümseyerek, "Merhaba," diyebildim.
Babası hemen uzanıp iki yanağımdan öptü. "Hoş geldin, Armağan," dedi dolu dolu bir sesle. Beni gördüğüne gerçekten sevinmiş gibi görünüyordu. Rahatla, diye mırıldandım kendi kendime.
"Hoş buldum. Sen de hoş geldin Yankı," dedim ona doğru dönerek. Sanki Yankı da beni senelerdir tanıyormuş gibi sımsıcak karşılayarak sarıldı bana.
"Bora, kayıplara karışınca ben gelip göreyim sizi dedim," dedi muzip bir gülümsemeyle. Şikâyetten çok memnuniyet hissi uyandırıyordu sesi.
"Seni gördüğüme sevindim," dedim samimiyetle.
Son olarak Bora yanaştı yanıma. Büyük bir tatlılıkla öptü bir yanağımdan. "Hoş geldin, bebeğim," diye fısıldadı kulağıma. Beni kızartacağını, mümkünmüş gibi daha çok utanacağımı bilerek. Pislik!
"Bora," diye sızlandım sessizce, güldü! Oturabilmem için sandalyelerden birini çektikten sonra hemen yanımdaki sandalyeye o oturdu. Solumda babası karşımda da Yankı çoktan yerlerine oturmuşlardı.
"Bora'ya seni almasını söyledim ama," dedi babası, "Sanırım kardeşinde de araba varmış."
"Aslında babamın arabası," dedim yüzümdeki gergin gülümsemeyi kontrol altında tutmaya çalışarak. "Beni bırakıp bizimkilerin yanına döndü."
Kafasını salladı. Bana ne içmek istediğimi sordu. Serhat Amca tüm yüzünü kaplayan babacan bir gülümsemeyle elinde limonatamla geldiğinde ayaküstü bizimle sohbet ederek ortamı yumuşattı.
"Dinlemiyor beni," diye söylendi Yankı'ya. "Gel diyorum, burada çal. Başkasına para vereceğime burada, yanımızda kazan."
"Of Serhat Amca!"
"Ne of! Haksız mıyım Suat?"
"Ben karışmam," dedi Suat Amca. "Kendileri bilir. Yankı halinden memnunsa benim için sorun yok."
"Hadi oradan! Sen de burada olsun istiyorsun."
"Yapmayın şunu," dedi Yankı. "Ben de buradayım farkında mısınız? Hem ben gerçekten iyiyim orada. Az da para vermiyorlar, yemin ederim," diye bastırdı onları susturmak için. "Birazcık güvenin bana ya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)
General FictionGüneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerlerini. Ayağa kalktı sanki hiç içmemiş gibi. Günlerdir uykusuz değilmiş gibi. En çok da canı yanmıyormuş, kendini bıraksa iki büklüm yere yığıl...