BÖLÜM 2/2

14.5K 928 51
                                    

Erken bayram sürprizi olsun size. 🎉

***

Tahmin ettiğim gibi Temmuz ayından önce hem bütçemize hem de zevkimize uygun bir yer bulmamız mümkün değilmiş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tahmin ettiğim gibi Temmuz ayından önce hem bütçemize hem de zevkimize uygun bir yer bulmamız mümkün değilmiş. Birkaç yeri görüp birkaç kişiyle konuştuktan sonra site içinde iki odalı bir ev bulduk bulmasına ama Sarp'ın oraya geçmek için sabretmesi gerekecekti. Beklemek zorunda kaldığımız bu süreyi hem bizimkileri ikna etmek hem de onlarla daha fazla zaman geçirerek dolduracaktık.

Ayrı eve geçip geçmemek benim umurumda değildi. En azından şu an için. Sabahlara kadar Bora'nın yanında kalmam imkânsıza yakındı. Bir iki saatten fazla beklenti içine girmiyordum. Kulağıma dolan müzik seslerinin eşliğinde sahile doğru adımlar atarken kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalışarak nefesimi tuttum. Böylesine yoğun bir heyecana kapılmış mıydım daha önce? Sanmıyordum. Yakın olabilirdi ama kesinlikle aynı değildi. Bora, beni kimsenin yapamadığı şekilde etkiliyordu. Sinsice sızıyordu içime. Aklımı onunla bozmuştum, evet ama kalbim de onu gördüğü her yeni seferde daha büyük bir şiddetle çarpıyordu.

Adının Serhat olduğunu öğrendiğim köşedeki barın orta yaşlı sahibi elini kaldırarak selam verdi bu akşam. Zorla büktüğüm dudaklarımla karşılık vermeye çabaladım. Görüp görmediğinden emin olamadım çünkü sabırsız bacaklarım, hafif sarsak adımlarla Bora'ya doğru ilerliyordu.

Bu sefer yanına oturacaktım. Direk. Hiç düşünmeden. Tamam, acı çekiyordu. Belki de yalnızca yalnız kalmak ona iyi geliyordu ama kimse hayatına sonsuza dek böyle devam edemezdi. Edebilir miydi?

Yüz metre kadar ilerledikten sonra onu kumlara oturmuşken buldum. Gözleri yine ufuktaydı ama dikkati dağınıktı. Başparmağıyla elinde tuttuğu bira şişesinin kâğıdını kazımaya çalışıyordu. Beni fark edebileceği mesafeye ulaşmama az kala durdum.

Vay canına... O bakımsız upuzun sakallar gitmişti. Çukurlaşmış yanaklarına daha çok yakışan, tahmini iki günlük kirli sakalıyla biçimlenmişti yüzü. Mümkünmüş gibi daha çekiciydi. Yanına gidip kucağına oturup, avuçlarımla yanaklarını kavrayıp dudaklarına yumulmak ne de güzel bir seçenekti. Yavaş yavaş, diye hatırlattım kendime ama onu izledikçe rüyalarımı süsler olmuştu. Parmaklarının zarif kıvrımlarına aşinaydım artık ve ellerini üzerimde gezdirdiğini hayal edebiliyordum. Göğsümü sıkıca kavradığını, diğeriyle kalçamı sarıp beni sertçe kendine çektiğini...

Düşüncelerim ne zaman bu yöne doğru çekildi, emin değildim ama onu sessizce ve saatlerce izlemek mantığımı tüketiyordu belli ki.

Otur yanına kızım, hadi. Ve oturdum. Çantamı kenara bırakıp aynı onun gibi bağdaş kurup, aramızda yalnızca bir kol boyu mesafe koyarak oturdum. Anında çevirdi kafasını. Oldukça yavaş geçen o ilk saniyeler boyunca ifadesizdi yüzü ama umurumda değildi. Gözlerinin rengini biliyordum artık! Pür dikkat yüzümü incelerken, kaybettim kendimi gözlerinin içinde. Acıyla doluydu. Parçalara ayrılmıştı sanki. Yeşil bir hare kaplamıştı gözbebeklerinin etrafını. Benim gibi sıkıcı bir kahveden çok daha fazlasıydı. Doğayı hapsetmişti sanki içine. Denizdeki teknelerin yaydığı ışıkla, ışıldıyorlardı. Sanki akıtamadığı yaşlarla hafifçe ıslanmış gibiydi ama önceki gecelere göre daha iyiydi. Hissedebiliyordum.

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin