Önceki bölüm sınırını erken geçtiğiniz için sürpriz yapıp erken atıyorum bu bölümü ❤️
Sınır; 260 yorum.
Keyifli okumalar...
8. BÖLÜM: İPTEKİ PEMBE ÖRTÜ
Hayat onun tüm hevesini almış, tüm beklentileri bir balon misali uçup götürmüştü.
Şimdi ise ondan geriye içi boş bir beden kalmıştı.
Kuytu mahallelerde birbirlerine yaslanmış betondan tek katlı evler güneşi uğurlamış geceye merhaba demişti. Her bacadan ayrı bir yemeğin dumanı tütüyor, sokakta oynamaktan bıkmamış minik bedenler annelerinin sesleri eşliğinde zorla evlerine götürülüyordu. Sokak; eski, tarihi evlere sahipti. Yıkık dökük duvarlardan yerlere saçılan sıva parçaları, sallanan bahçe kapıları ile yaşlı ama bir o kadar da dinç görünüyordu. Son cemre de bugün inmişti yeryüzüne. Küçük çocuklar sabahtan akşam vaktine kadar yere inecek cemrenin yüzünü gözlese de yaşlılar yüzlerindeki kırışıklıkları belli edecek derecede gülümsüyordu.
Gülfem üç gün önce tesadüfen girdiği yufkacıda işe başlamıştı ve şimdiye kadar bir sorun ile karşılaşmış sayılmazdı. Yufkacıda işi erken bittiği için geri kalan zamanında ise Fehime ile birlikte bina temizliğine gidiyordu.
Kadın olmanın zorluğunu iliklerine kadar hissetmişti ve hissetmeye devam ediyordu. Taciz edici bakışlardan ne kadar nefret ederse etsin, dik duruşu ile her daim bu kulvarda olmaya, yaşamaya devam edeceğinin bilincinde bir kadındı. Kız kardeşini kimseye boyun eğmeyen, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olarak geride bıraktığı zaman huzura ulaşacaktı. Çektiği tüm sıkıntılar onun içindi. Memleketlerini terk edip yola çıktıklarında Gülfem'in tek amacı vardı. Dilruba ayakları üzerinde duran, kimseye kendini ezdirmeyen, hayatının kararlarını kendi veren bir genç kadın olacaktı. Bu olmazsa eğer Gülfem huzur bulamazdı. Kendi için hiçbir şey istemiyordu. Hayat onun tüm hevesini almış, tüm beklentileri bir balon misali uçup götürmüştü. Şimdi ise ondan geriye içi boş bir beden kalmıştı.
Akşama kadar koşuşturmanın ardından saat dokuzda eve gelebilmişti. Bahçeden içeriye girdi ve ağır adımlarla basamakları tırmandı. Nihayet dinlenecek olmanın hayali ile gülümserken eli zile uzandı. Neredeyse dört defa çaldığı kapı açılmayınca telaşa kapıldı. Dilruba daha önce asla böyle yapmamıştı. O her zaman hazır olur, daha kapıyı çalmadan açardı. İçi korku ile titrerken sakin kalmaya çabaladı.
"Dilruba!" Diye seslense de tepki alamadı. Minik ellerini yumruk yaptı ve demir kapının camına vurdu. Vuruşu şiddetlenirken hâlâ bir tepki alamamıştı.
"Dilruba aç kapıyı," sesi sonlara doğru yükselirken korku tüm bedenini esir aldı. Basamakları hemen indi ve arka tarafa yürüdü. Mutfakta olabileceğini düşünmüştü. Mutfak camının önüne geldiğinde açık bırakılmış camdan içeriye seslendi.
"Dilruba neredesin?" Korkudan dizleri titriyordu. Elleri soğuk demirleri kavrarken içinden bildiği tüm duaları ediyordu. Yedek anahtar almadığı için kendisine kızıyor, bir taraftan da diğer camlara koşuyor yine de bir yaşam belirtisi göremiyordu. Mutfak camına tekrar geldiğinde yeniden bağırmaya hazırlandığı sırada kardeşinin cılız çıkan sesin duydu. "Geliyorum abla" içinden dualar edip, şükürler ederken ışığı yanan antre ile ferahladı ve kapıya koştu. Basamakları çıkarken bir gün bu korkudan kurtulmayı diledi. İçinde öyle bir korku vardı ki her daim peşinden geliyor, onun kolunu kanadını kırıyordu. Annesi gibi bir gün kardeşini de kaybetmek tüm enerjisini sömürüp almıştı sanki. Dilruba'nın ondan gideceği düşüncesi tüm enerjisini sömürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÛZAR SERİSİ (TAMAMLANDI)
General Fiction[AHÛZAR SERİSİ -1- KELEBEK SESLERİ] Her kadının dışında fırtınalar koparsa da içinde rengarenk çiçekli umutlar yetiştirir... Rüzgârgülünün inadı misali işliyordu hayat Gülfem için. İnadına yaşıyordu bu hayatı. O kadar zorluğa göğüs gere gere yürüyor...