Yorum sınırı; 250
Yeni bölüm sınır geçer geçmez gelecek :)Oy vermeyi unutmayın lütfen.
Keyifli okumalar...
27. BÖLÜM: KURŞUN YARASI
"Bana olsaydı, bana gelseydi o kurşun da senin canın yanmasaydı..."
"Bir Volkan Konak haykırışı çalınıyor kulağıma. Sevdiği kadına sevgisini haykırışı, çırpınışı, aşkını ilan edişini anımsıyorum. Öyle bağırasım, öyle çağırasım geliyor cümle cihana," dedi Cihangir, elleri ellerinde, başı göğsünde uzanan sevdiğine. Günden güne büyüyen aşkın ihtişamı gözüne az gelirken, bunu haykırmaktan geri durmak istemiyordu. Gördüğü her insana, her canlıya 'aşk güzel şey, sevmek ne muazzam şey,' demek istiyordu. 'Seviyorum ulan. Bu fani dünyada milyonda bir ihtimal gibi gelen severken seviliyorum,' demek istiyordu.
Şimdi tüm ailesi Candemir'in askere gidişi için hazırlanırken, Cihangir bu hazırlıklardan soyutlanmış, eve akın akın gelen akrabalarının şerrinden sevdiği kadını kaçırmıştı. Biliyordu ki fütursuzca çıkan sözler narin yârini kıracak, üzecekti. Asıl üzülen de Cihangir olacaktı. Koruyacağım derken koruyamamaktan, onun yüzünden gözünden yaş akmasından korkuyordu. Şimdi ikisi kalabalıktan iki kat kadar uzakta, evin terasında uzanıp gökyüzünü izliyordu.
"Bana memleket, bana su, bana tat, bana uyku, bana rüzgâr gibi gelen sevgilim... Gülüşünü küçük bir çocuktan alan, yastıkta başını bıraktığı ize kurban olduğum, eser durursun hafızamda ve orada hiçbir şey yok senden önceme ve sana ait olmayan," elleri kadının ellerini okşamaya devam ederken minik bir buse kondurdu üstüne.
Gülfem hayatına girdiği andan itibaren şiir okuyor, şiir ezberliyordu. Şiir âşık adamın işidir, âşık olmayan anlamaz şiirin ruhundan. Bir defa o duyguyu tatmış olan insanı ayıramazsınız o dizelerin, dörtlüklerin, bentlerin kapısından.
"Son hayalim, ne güzel şey seni sevmek. Elleri küçük sevgilim, ne güzel şey seni hatırlamak, etimde soğuk kara saplı bir bıçak gibi değil, hasret ateşiyle dövülmüş sımsıcak bir demir gibi," derken Gülfem'in kendine dönmüş bakışlarının en derinine inmek ister gibiydi.
Gözleri dolu dolu olmuş kadını alıp kalbinin en ücra köşesinde sonsuza dek saklamak, onu korumak, onu sevmek, onda nefeslenmek, onda son nefesini vermek istiyordu.
"Ne güzel şey düşünmek seni bunca kalabalıkta ve bunca yorgunluklarımın içinde. Son hasretim, sana olan hudutsuz sevdamı, manolya kokulu başını kollarımın arasına alıp, senin o memleket gözlerine saatlerce bakmalıyım ki anlatabileyim, senin yanı başında ve şefkat dolu göğsünde uyumalıyım, çünkü ben senin her yanın çiçek açmış, yemişlerle dolu fidana benzeyen güzel yüzüne hasret yaşayamam." Bu defa uzanıp gözlerinin üzerine minik öpücükler bıraktı. Burnunun üstünü öptü, yanaklarını öptü, çenesini öptü. Dudaklarının üzerine geldiğinde derin bir nefes bıraktı havaya. Sanki orada canını teslim etmek istercesine, orada ruhu ebediyete göç etmişçesine. Dudakları birbirine temas ederken devam etti şiirine.
"Açmaya duran gülüm, işitiyor musun beni? Ustamın deyimiyle, şu kâinat denen nesnenin içinde en çok sevdiğim yürek, üzerine en çok titrediğim insan kalbi, senin göğsünün içine takılı olanıdır... Son hayalim, son hasretim, son sözüm, nar tanem, yutkunuşum, uyanışlarımın en güzeli," dudakları gökyüzünden vuslata ermek için yağan yağmur tanesinin toprağa kavuşması gibi ferahlatıcıydı. İkisi de birbirlerinde buluyordu sevginin anlamını. İkisi de acemiydi bu yaşananlarda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÛZAR SERİSİ (TAMAMLANDI)
General Fiction[AHÛZAR SERİSİ -1- KELEBEK SESLERİ] Her kadının dışında fırtınalar koparsa da içinde rengarenk çiçekli umutlar yetiştirir... Rüzgârgülünün inadı misali işliyordu hayat Gülfem için. İnadına yaşıyordu bu hayatı. O kadar zorluğa göğüs gere gere yürüyor...