Yorum sınırı; 210.
11. Bölüm; sınır geçer geçmez gelecek.
Keyifli okumalar...
10. BÖLÜM: İŞ GÖRÜŞMESİ
Öyle bir babası olmasını istemediğinden evladını senden aldı...
"Babası kurban olsun oğlunu verene." Cihangir kucağında uyuyan oğlunu ne öpmelere doyabiliyordu, ne koklamalara. Dün gece sabaha kadar oğlu ile yatmış, gram gözünü kapatmadan sabahı etmişti. Cihanşah sandığından daha sakin bir çocuktu. Gece sadece üç defa uyanmış ve Cihangir üstün bir performans sergileyip ikisinde de oğlunu doyurup uyutmayı başarmıştı. Sanırım ilk günden oğluna hem anne hem baba olma sınavını başarı ile vermişti. Artık bir daha oğlundan ayrılmamak üzere onu yanına almıştı. Yaptıklarından pişman değildi. Günün birinde oğlu, annesinden ayırdığı için ona kızarsa ilk gün olduğu gibi asla pişman olmadığını söyleyecekti. Bazen bencil olmak gerekiyordu ve Cihangir sayılı bencilliklerinden birini dün gece yapmıştı. Hazal oğlundan ayrılırken samimi bir damla gözyaşı dökmemişti bile. İçini ferahlatan da buydu belki de.
Havaalanından çıktığında hafiften esen rüzgâr ile oğlunu daha da çok sardı kollarına. O ılık rüzgârın onu incitmesinden korktu.
"Ağabey, araba geldi." Hızlı adımlarla arabanın yanına gelip kendisi için açılan kapıdan süzüldü.
"Ağabey, nereye gidiyoruz?"
"Benim eve gidelim. Akşam anneme gideriz." Selim önüne dönerken arabayı Cihangir'in evine sürdü. Cihangir telefonlarını kapatmış kimse ile iletişimde olmak istemiyordu. Şu an dünya yansa umurunda olmazdı. Araba evin önünde durduğunda Selim, Cihangir'in kapısını açıp inmesini bekledi. Arabadan inmesi ile Cihanşah uyanmaya başlamıştı bile. Hızla bahçeyi adımlayıp evin kapısına ulaştılar. Selim ondan önce gelip kapıyı açtı ve Cihangir ile birlikte içeriye girdiler. Cihangir hızlı adımlarla üst kata, oğlunun odasına çıktı. Beşiğine bıraktığı oğlu huysuzlanırken hemen üzerindeki ceketi çıkarıp bir köşeye fırlattı. Oğlunun üzerindeki tulumu yavaş yavaş çıkarırken Selim hemen arkasında bitiverdi. Bakışlarını ona çevirmeden
"Çantaları getirdin mi?" diye sordu.
"Getirdim ağabey."
"Tamam. Şu köşede alt değiştirme bezi var onu ser yere. Çantanın içinden de bir bez, zıbın ve pijama takımı, ıslak havlu da ver." Cihangir önemli bir ameliyatı tamamlamaya çalışan cerrah edası ile oğlu ile ilgilenirken Selim elinde kalan çantalara tuhaf tuhaf bakıyordu. Bebek bezini biliyordu, ıslak havlu kısmı da tamamdı. Belki pijama takımını da verirdi ama zıbını nereden bilsindi. O sırada Cihangir oğlunun üzerini çıkarmış karnını öpüp koklamakla meşguldü.
"Oğlum hadisene..." Selim kendisine ters ters bakan patronunu görünce eli ayağına dolanmış vaziyette bocalayınca Cihangir gür bir kahkaha bıraktı odanın içine. Onun gülüşüne Cihanşah bile irkilip, o badem gözlerini hızla kırptı.
"Bu ağabey çok mu saf Cihanşah'ım?" Oğlunu beşiğine bırakıp Selim'in yanına eğildi. Az önce ondan istediği her şeyi büyük bir ustalıkla hazırladı ve uzanıp oğlunu kucağına aldı. Sırası ile ilk önce altını değiştirdi. Kıyafetlerini de giydirdikten sonra hemen ellerini yıkayıp geri geldi. Misler gibi olan çocuğu kucağına yeniden aldı.
Üç aylık özlemi dinmek bilmiyordu. Kucağından bir an olsun bırakmıyordu. Oğlu olmadan geçen üç ay asırlar gibi gelmişti. Son gördüğü günden beri oğlu çok fazla büyümüştü sanki. Ayrıldıklarında kafasını tutamıyor, gözlerini bile uzun süre açık tutamıyordu. Şimdi ise yerden kaldırırken kafasını sabit tutabiliyor, geri bırakırken de hızını ayarlayabiliyordu. Minicik ellerini savurmayı bırakmış, sakin sakin hareket ettiriyordu. Acıktığına ağzına alıyor, göz temasını uzun süreli kurabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÛZAR SERİSİ (TAMAMLANDI)
General Fiction[AHÛZAR SERİSİ -1- KELEBEK SESLERİ] Her kadının dışında fırtınalar koparsa da içinde rengarenk çiçekli umutlar yetiştirir... Rüzgârgülünün inadı misali işliyordu hayat Gülfem için. İnadına yaşıyordu bu hayatı. O kadar zorluğa göğüs gere gere yürüyor...