Müzik: Aldırma Gönül, Edip Akbayram (1976).
Eylül 1993
İstanbul'da denetimdeyiz. İSKİ yolsuzluğu kamuoyunun gündeminde. İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel paravan şirketler kurup bunların üzerinden piyasa değerinin kat kat üzerinde fiyatla klor satın almış. Yolsuzluktan elde edilen paraları karısına harcamış, yurtdışındaki hesaplara ve hatta bir siyasi partiye aktarmış. Bir aldatma olayı üzerine skandal patlamıştı.
Fotoğraf: İSKİ skandalına ilişkin 1993 tarihli bir gazete kupürü.
Sayıştay genel olarak bu tür netameli konulardan uzak durur, ilgilenmezdi. Yolsuzluk olaylarını uzaktan seyrederdik. Fakat bu defa Başkanlık bu yolsuzlukla yakından ilgilenmişti. Bu olağan değildi. Anlaşılan Vecdi Bey kamuoyunun gündeminde yer eden, siyasetin tam göbeğinde yer alan konulara girmekten çekinmiyordu. Böyle cesur bir Sayıştay duruşu hoşuma gitmişti doğrusu. Ancak denetçiler bu konuya girmekte o kadar istekli değildi.
Başkanlıktan İstanbul Belediyesini denetleyen ekibi arayıp; "İSKİ ile ilgili ne yaptınız?" diye sormuşlar. Ekip belediyeyi denetliyor, ancak İSKİ'yi denetlemiyor. Haliyle orada bir inceleme yapmıyorlar. Bu bilgi üzerine Başkanlık İSKİ için özel bir denetim ekibi oluşturmayı düşünmüş. Oldukça becerikli bir denetçi olduğu için bizim üstadı da ekibe katmak istiyorlar.
Üstadın saman alevi gibi bir karakteri vardı. Çabuk sinirlenir, bağırır, çağırır fakat kin tutmaz. Samimidir. Bu konuda hararetli bir tartışma yaşadık.
Ben: Üstad, aslında çok iyi olmuş. Bu şekilde Sayıştay'ın adı duyulur. Yolsuzluklara karşı sessiz kalmamış oluruz.
Üstad: Ne adımız duyulacak, zaten skandal ortaya çıkmış. Gazetelere düşmüş boy boy. Biz mi bulup çıkardık sanki? Adamın karısı ifşa etmese kimse bulamazdı.
Ben: Fark etmez üstad. Biz de işin içine girsek fena mı olur? Kendi açımızdan bakar raporumuzu yazarız.
Üstad: Yok be oğlum! Burada Sayıştay denetimi İSKİ'yi aklamaktan başka hiç bir işe yaramaz. Biz bi tek evraka bakarız. Evrakta ne yanlışlık olacak? Adam minareyi çalacaksa kılıfını hazırlıyor zaten. Usulsüz işler evrakın dışında dönüyor. Yolsuzluğu yapanlar ihaleyi dışarıda ayarlıyor. Önceden aralarında toplanıyorlar, kime, nasıl ihale verilecek anlaşıyorlar. Başka kimseyi sokmuyorlar ihaleye. Hadi cesaret etti dışarıdan biri girdi diyelim. Ya ihaleyi iptal eder ya da o müteahhidi ihaleyi aldığına pişman eder. Tabii sana da usulüne göre evrak hazırlayıp getiriyor. Bakıyorsun her şey düzenli. İlan yapılmış, ihale yapılmış, mal alınmış, para ödenmiş. Evrak üzerinde bir yanlışlık yok. Denetçi ne bulacak evrakta?
<Üstad haklıydı. Evrak üzerinden yolsuzluk tespit etmek zordu. Üniversitedeki bir ihale işinde tartıştığımız örnek bir olayımız var: 25 cm. bir malzeme için devlet 25.000 lira fiyat vermiş. Bu malzemenin 35 cm olanı için bu işte 100.000 lira ödenmiş. Birim fiyatlarında 25 cm'den yukarısı için bir fiyat yok. Üstad, "Burada bir orantı hesabı yapıp bu malzemeye 35.000 lira verilir diyemeyiz!" diyordu. Çünkü bir fiyat belirleyecek dayanağın yok. Dairede, "Bunun o fiyata olmadığını nerden biliyorsun?" dedikleri zaman cevap veremezsin. Bu yönüyle haklı tabii. Denetçi kendi sağduyusuna dayanarak fiyat tespit edemez.
O zaman adamların yolsuzluğa kılıf olarak hazırladıkları evrakı inceleyip "Her şey çok güzel, aferin!" mi diyeceğiz?>
Ben: Ya üstad, bir şey bulmazsak İSKİ'yi aklamış mı oluyoruz? Bizim denetimimiz sadece evrakla sınırlı olacaksa "Biz bu yönüne baktık, bunda sıkıntı yok." deriz. Arka planda yolsuzluk olup olmadığını bilemeyiz. Onu niçin aklamış olayım?
Üstad: Kimse öyle bakmaz olaya. Sayıştay denetledi mi denetledi. Temiz, dedi mi dedi. O zaman pirü pak aklamış olursun. Biz belediye denetliyoruz, rapor yazıyoruz, içinde bazı maddeler de var hatta, başkan kalkıp diyor ki "Ben hesabımı Sayıştay'a verdim." Ne hesabı verdin, denetçi senin yolsuzluklarını mı inceliyor sanki?
Ben: Böyle düşünürsek biz o zaman yolsuzluklara hiç bakamayız üstad!
Üstad: Zaten bakmamamız lazım. Bundan hiçbir şey çıkmaz. Bizim işimiz değil bu. Gitsin müfettişi, savcısı, mahkemesi uğraşsın, bana ne! Adamın soruşturma yapma, ifade alma yetkisi var.
Ben: Biz de yetki alır onların yaptığını yaparız üstad. Ortada bu kadar yaygın yolsuzluk şayiası varken denetçi olarak hiçbir şey görmeden hesabı kapatmak olmaz ki! Ya çıkalım halka "Biz yolsuzluklarla hiç ilgilenmeyen bir kurumuz!" diyelim ya da bu denetimi adam gibi yapalım. Önemli yolsuzlukları tespit edip raporlayacak şekilde denetim yapalım. Ben bir kurumda şüpheli bir durum gördüysem fiili fiziki denetim yaparım, icabında bilgi alma yetkisine dayanarak soruşturma yöntemlerini kullanırım ve yolsuzluğu ortaya koyarım. Bulamazsam da "Burada yolsuzluk yoktur." der tartışmayı bitiririm.
Üstad: Git işine oğlum, sen neden bahsediyorsun Allah aşkına! Sen böyle bir şeyi Sayıştay prosedürleri içinde nasıl sonuçlandıracaksın? Birşey bulsan bile sadece savcılığa suç duyurusunda bulunulabilirsin o kadar. Onu da kendin yapamazsın, gidip önce daireyi ikna edeceksin. Sen bir suç duyurusuna kalkış da gör hanyayı konyayı!
Ben: İyi de üstad şimdi Sayıştay Başkanı çıkmış İSKİ skandalı konusunda bir şeyler yapmak istiyor. Pasif kalmak istemiyor, duymamış gibi yapmıyor. Sizin gibi ihale işlerini iyi bilen birilerini görevlendirmek istemesi de iyi niyetli olduklarını göstermiyor mu? Bizim denetçi olarak bunu desteklememiz gerekmez mi? Tam istediğimiz şekilde davranan bir Başkan var işte!"
Üstad: O işler hiç göründüğü gibi değil Şeref. Vecdi Bey siyasi şov yapma peşinde. Bu skandal SHP'yle ilgili olmasa hiç atlar mıydı bu olayın üzerine? Bunlar hep siyasi hesaplarla yapılıyor. Olay zaten savcılığa intikal etmiş. Bize ne gerek var? Bize oraya git diyorlar gidiyoruz, şuna bak diyorlar bakıyoruz. Sonuç çıkmaz bu işlerden.
Üstadın iki önemli prensibi vardı. Mesleği bu iki prensiple götürüyordu. Birisi şu:
"Olmuş bitmiş işin davası olmaz!"
Buradaki olayı da öyle görüyordu. Ona göre bu bizim açımızdan boş bir davaydı. İşler yapılmış, bitmiş, sen neyi geri çevirebilirsin ki?
Merak eden okuyucularım için söyleyeyim; tartışmamız sonuçsuz kaldı. Üstadla herhangi bir tartışmada uzlaşabilemezdik. Birimizin diğerini ikna etmesi söz ile değil ancak somut bir olay ile mümkün oluyordu.
Denetçilerin çekimser tutumları nedeniyle, hatırladığım kadarıyla, o ekip kurulmadı, İSKİ yolsuzluğu konusunda bir inceleme yapılmadı. Başkan'ı ikna etmiş olmalıydılar.
Şahsen Başkan Vecdi Bey'in açık ve cesur tutumunda samimi olduğuna inanıyordum. Onun görmek istediği Sayıştay'ı inşa etmeye hazır olduğumuzu göstermeliydim. En kısa zamanda...
1993 yılında biz bu tartışmaları yaparken talihsiz ülkemizde tarihimizin en büyük yolsuzluk ve hortumlama programının ilk adımı hükümet tarafından uygulamaya konulmuştu. Dört yıl sonra karşıma çıkacak olan o vak'a ülkemizi felakete sürükleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bi Denetçinin Anıları
Literatura Faktu***WQ*** Tam bir mahrumiyet dünyasından gelen bir delikanlı... etkisiz bir kurumda kenarda kalmış bir meslek... ve memleketin en kritik sorunları üzerine amansız bir mücadele... yandaşsız, cemaatsiz, partisiz, bağlı ve bağımlı olmaksızın... Sayışta...