Müzik: Yalan dünya, Neşet Ertaş
Mart 1995
Parayı kontrol eden devleti kontrol eder. Devletimizi kontrol edenlerle 1995'te tanıştım. Başkanlık tarafından 16 Mart 1995'ten itibaren görevlendirildiğim Kamu Mali Yönetimi konusundaki ulusal bir projede.
Mali yönetimde reform yapmayı amaçlayan bu çalışma bir Dünya Bankası Projesinden kaynaklanıyordu. Türkiye'de muhasebe, finansal raporlama ve denetim hizmetlerinin gelişimine yönelikti.
Maliye Bakanlığı'nın önayak olduğu projenin yönlendirme kurulunda Sayıştay'dan Necdet Kesmez yer alıyordu. Necdet Bey oldukça aktif, çağdaş denetim ve muhasebe sistemleri konusunda bilgili bir üye idi. Başkanlık bu proje çalışmalarına denetçilerin katılmasının yararlı olacağını düşünmüş. Bu nedenle her bir çalışma grubuna uzman denetçi üstadlarımızla birlikte bizim dönemden 2-3 denetçinin katılmasına karar vermiş.
Elbette bizim o çalışmaları yönlendirmemiz, önemli katkılar sağlamamız beklenmiyordu. Mali sistemi, Sayıştay dışındaki önemli aktörleri, dışarıdan nasıl göründüğümüzü, gelişme alanlarını, bizden beklentileri öğrenmemiz için bu çalışma bir fırsat olarak görülmüştü. Aslında staj gibi bir şeydi bu bizim için.
Ben Ömer'le birlikte Bütçenin Uygulanması ve Muhasebesi çalışma grubundaydım. Daha üç yılını doldurmamış genç denetçiler olduğumuza bakmadan grubun toplantılarına aktif bir şekilde katıldık. Ömer'in inatçılığı ve benim yüksek özgüvenim çalışmalar sırasında özellikle Maliye'den gelenlere epey kök söktürmüştü doğrusu.Grupta yer alan Hikmet Bey ve Sacit Bey'i de tanıma fırsatımız olmuştu. Her ikisi de Sayıştay'ın modernleşmesine yönelik düşünceleriyle ve çabalarıyla öne çıkmış üstadlarımızdandı. Gördüğüm kadarıyla Sacit Bey'in hemen her şeyi eleştiren kötümserliğine karşın Hikmet Bey daha uyumlu ve pragmatik bir çağdaşlık yanlısıydı.
Saymanlıkların yapısı ile ilgili alt çalışma grubunda Hikmet Bey ile birlikteydim. Sayıştay'da Denetim Planlama Grubu başkanı olan Hikmet Bey benim çalışmalara aktif katılımıma engel olmadığı gibi girişkenliğimi desteklemişti de. İnanıyorum ki yönetim işlerinde kenardan izleyerek kıymetli bir şey öğrenilmiyor; işin içine gireceksin, muhataplarınla belirli seviyede duygu yoğunluğu da içeren tartışmalar yapacaksın, kozlarını paylaşacaksın ki gerçekte neyin ne olduğunu kavrayabilesin.
Diğer arkadaşlar kendi gruplarında daha çok izleyici konumunda kalmışlardı. Hepimize aynı fırsat penceresi açılsa bile sonuçta her birimiz fırsatlardan kendi gayreti kadar yararlanır.
Öncelikle bu işin kaynağında yer alan raporda anlı şanlı dünya bankası uzmanlarının Sayıştay hakkında doğru bir bilgiye sahip olmadan büyük büyük önerilerde bulunduğunu görüp şaşırmıştım.
Sayıştay'ın görevleriyle ilgili söylenen şeylerin gerçekle hiç ilgisi yoktu. Ne ticari faaliyetleri denetliyorduk ne de şirketlerdeki yolsuzlukları.
Önerilerdeki ayağı yere basmayan çalakalem düşünce yapısı da ilginçti doğrusu. Bir yerde "Ulusal hesap planı çalışması ekonomiye zarar verir." gibi akıl erdiremediğim bir önerme vardı. Hesabımızı kitabımızı bilmek bize nasıl zarar verecekti?
Sonradan bütün bu hikayedeki amacın aslında tek bir şey olduğunu fark ettim: Dünya Bankası'nın verdiği kredilerle yapılan projelerin mevcut denetim birimleri (hazine kontrolörleri, maliye müfettişleri ve muhtemelen Sayıştay denetçileri) tarafından denetlenmesi istenmiyor, denetimi özel sektör muhasebecileri yapsın, siz de onları kontrol edin diyorlardı. Bu basit isteklerini süsleyip kamu mali yönetimi reformu gibi sunmuşlardı bize.
Hazine temsilcileri çalışmalarda işbirliğine yakın görünüyordu. Dünya bankası uzmanlarının önerilerini neredeyse gözü kapalı kabulleniyorlardı. Böyle uysal olmaları bana oldukça ilginç gelmişti. Demek ki borç aldıkları kurumdan gelen her teklifi tartışmasız talimat gibi görüyorlardı.
Maliye temsilcilerine gelince... onların tüm gayesi kendi bakanlıklarının kontrol gücünü artırmaktı sanki. O çalışmalar sırasında ülkemizin mali yönetimini anlama imkanım olmuştu. Evet, devletin merkezinde işleri yöneten üç temel kuruluş vardı: Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı. Fiilen en etkili konumda olan Maliye idi. Aslında tüm kamu kurumlarının iplerini elinde tutuyor, parasal işlerini yönetiyor, hemen her şeyi kontrol ediyordu. Onların zihniyetine göre Maliye Bakanlığı ipleri biraz gevşek bırakırsa tüm devlet memurları yolsuzluk yapacak, paraları çarçur edecek, memleketi batıracaktı. Görünüşte devlet namına gösterilen bu hassasiyet gerçekte bir seçkin bürokrat sınıfının, gücü elinde tutma gayretinden başka bir şey değildi.
Sayıştay bizi komisyonda görevlendirmekle birlikte bu görevlendirmeyi Maliye Bakanlığına yazılı olarak bildirmemişti. Komisyon bunu bahane edip alt çalışma grubu raporuna ismimi yazmadı. Aslında Maliye'nin hoşuna gitmeyen önerilerde bulunduğum için bunu yaptıklarını tahmin ediyorum. Raporda ismim yer alsaydı önerilerimi de oraya eklemelerini isteyecektim.
Ben de tuttum kendi raporumu yazdım, Hikmet Bey'e verdim. Rapora şu adresten erişebilirsiniz:
https://drive.google.com/open?id=16ffXwqkNBOlVIDGelj0kWxmNXtMk0tIW
Raporumda Maliye'ye verip veriştiriyordum. Sayıştay'a da ufak bir serzenişte bulunmuştum tabii. Ne kadar hırslıymışım; öyle kenarından lütfen dahil edildiğim bir işte sonuna kadar sınırları zorluyordum.
Zamanında eksik bırakmış olabilirim; o gençlik zamanlarımızda bizi bu kritik çalışmaya dahil eden Vecdi Bey, Necdet Bey ve Hikmet Bey'e teşekkürlerimi sunuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bi Denetçinin Anıları
Não Ficção***WQ*** Tam bir mahrumiyet dünyasından gelen bir delikanlı... etkisiz bir kurumda kenarda kalmış bir meslek... ve memleketin en kritik sorunları üzerine amansız bir mücadele... yandaşsız, cemaatsiz, partisiz, bağlı ve bağımlı olmaksızın... Sayışta...