Müzik: Silk Road, Kitaro
1992 Yılı
İmam-Hatip kökenliyim. O yıllarda hiç de makbul karşılanmayan bir kesimdi imam-hatipliler. Müfettişlik, kaymakamlık, hakimlik sınavlarında pek çok engellerle karşılaştıklarına dair anlatılanlar bir umutsuzluk ortamı oluşturuyordu.
Çevre Bakanlığı rezaletinden sonra önüme çıkan ilk sınav Hazine'nin uzmanlık ve bankalar yeminli murakıplığı sınavlarıydı. Daha zor bir sınav olmakla birlikte murakıplık sınavının başvurusu daha ucuzdu. Ben de o sınava girmeyi tercih ettim. Aslında her iki meslek hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Oralarda çalışmayı da düşünmüyordum, sadece sınava girmek ve boyumun ölçüsünü almak istiyordum. Bana kucağını açacak o meçhul yüce kurumu beklerken biraz tecrübe kazanmak istiyordum, o kadar.
Fotoğraf: Mezuniyet Sonrası İş Sınavlarına Hazırlık Zamanları. 1992.
Bankalar yeminli murakıplığı sınavına girdiğimi neredeyse unutmuştum bile. Bir gün hiç beklemediğim bir telefon geldi; Kurul Başkan Yardımcısı mutlaka kendisine uğramamı istiyormuş. Önemliymiş. Heyecanlandım doğrusu. Hemen atladım gittim. Başkan Yardımcısı Mehmet Savaş beni çok sıcak karşıladı. Tebrik etti; sınavda altıncı olmuşum. "Fena değil" dedim içimden.
Mehmet Bey benimle ilgili araştırma yapmış, güvenilir biri olduğuma kanaat getirmiş. Kendisi dindar, muhafazakar bir insan. Bana karşı da son derece samimi davranıyordu. Sınavı kazanmış olan Ahmet Karaca ve tanıdığım diğer birkaç kişi ile ilgili kanaatlerimi sordu. Olumlu şeyler söyledim. İyi çocuklardı, arkadaşlarımdı.
Görüşmenin sonuna doğru Mehmet Bey benim dosyamdan özgeçmişimi çıkardı, önüme uzattı. Yüzünde acı ama otoriter bir gülümseme vardı. Özgeçmişteki "Trabzon İmam-Hatip Lisesi" yazısını gösterdi.
"Bunu değiştireceksin Şeref!" dedi. "Bu özgeçmişle buraya girmen mümkün değil! Ama senin mutlaka bu kurula girmeni, bizimle çalışmanı istiyorum."
Şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Mahcup bir şekilde murakıplık mesleğini pek bilmediğimi söyledim. Bana bankacılık sektörünü denetleme görevi yapan murakıplığın öneminden bahsetti. Benim gibi dürüst, namuslu kişilerin bankaların denetiminde görev almasının çok önemli olduğunu vurguladı. Onun yaklaşımına göre bu işe asılmak benim için bir misyon haline geliyordu. Kişisel olarak iş bulma gayretinin ötesinde kutsal bir mücadeleye girişiyordum. Bu mücadele işe başladığımda da devam edecekti. Mehmet Bey ilk 3 yıllık yardımcılık döneminde kendimi gizlemem gerekeceğini, yani imam-hatip kökenli dindar biri olduğumu belli etmeyeceğimi, ancak yetkili murakıp olduktan sonra kendim gibi davranabileceğimi sıkı sıkı tembihlemişti.
Doğrusu bu görüşmeden ayrıldığımda tuhaf duygular içindeydim. Bir yandan gururum okşanmıştı; başarılı olmuştum, beğenilmiş, istenmiştim. Diğer yandan hiç düşünmediğim, ne olduğunu bilmediğim ve içinde sıkıntılara düçar olabileceğim bir işle karşılaşmıştım. Ücreti benim hiç düşünmediğim kadar yüksekti. Fevkalade itibarlıydı. İleride banka genel müdürlüğü gibi mevkilere kapı açıyordu. Bir taraftan da safiyane bir dindar kişinin tüylerini ürperten bir meslekti; bankacılıkla ilgiliydi. Faizdi, haramdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bi Denetçinin Anıları
Kurgu Olmayan***WQ*** Tam bir mahrumiyet dünyasından gelen bir delikanlı... etkisiz bir kurumda kenarda kalmış bir meslek... ve memleketin en kritik sorunları üzerine amansız bir mücadele... yandaşsız, cemaatsiz, partisiz, bağlı ve bağımlı olmaksızın... Sayışta...