Müzik: Conquest of paradise, Vangelis
1998 Yılı
Hazine İşlemleri Raporunun üçüncüsü her yönüyle çok güzel bir rapor oldu. Yaratıcının işleri dışında mükemmellik yoktur, bu yüzden güzel demekle yetiniyordum. Bir işi sürekli daha iyiye götürüyorsan güzel sıfatını hak eder.
Raporlarımızda sağlam bir kalite güvence sistemi takip ediyorduk: Taslak hazırlandığında bunu resmi bir yazıyla Hazine Müsteşarına teslim ediyor, cevaplarını istiyorduk. Genellikle son görüşmemizde rapor üzerinde mutabakata varmak için çalışıyorduk. Çünkü elimizde Hazinenin mutabakatıyla Komisyona gittiğimizde kimse bize itiraz edemiyordu. Yeni bakanlardan biri "Sayıştay kim oluyor da böyle uzmanlık isteyen konularda laf ediyor? Bu konuda Hazineye güvenmek gerekir." gibi şeyler söylemişti de ona "Sayın Bakan, raporumuzun son sayfasında Hazinenin tam mutabakatı var, galiba gözünüzden kaçmış. Bu konudaki tespitlerimize onların da itirazı yok!" diyerek susturmuştum. Mosmor olmuş, yanındaki bürokratlara dönüp "Bana niye söylemediniz bu mutabakat işini!" diye fırça atmıştı.
Hazinenin mutabakat yazısını aldıktan sonra Sayıştay Genel Kuruluna gidiyorduk raporumuzla. Hazine temsilcileri de katılıyor, bir defa da burada uzlaşamadığımız konuları müzakere ediyorduk. Bu aşamalardan sonra Meclise giden raporumuz gerçekten güvenilir ve sağlam oluyordu.
Yeni Sayıştay Başkanı raporlarımızı çok çekingen bir tezkere ekinde Meclise göndermişti.
Önceki tezkerelerin aksine uygunluk bildirimi ekinde gönderilen raporlarımızdan hiç söz edilmiyordu. Fakat Komisyon önceden olduğu gibi raporlarımızı dikkate aldı.
1997 Yılı Hazine İşlemleri Raporuna yeni oluşturduğumuz çok önemli bir bölüm ile giriş yapıyorduk. Bütçe Finansmanı. İsmi kafanızı karıştırmasın; devlet nereden para almış, nereye harcamış bunu özetliyorduk.
Ne var bunda? Zaten bilinmez mi?
Hayır, öyle karıştırılmıştır ki bilinmez elbette! "Vatandaşın bilmesine gerek yok, öğrenip canları sıkılmasın!" diyerek gizli kapaklı yürütlen işler sonunda öyle bir noktaya gelir ki yapanlar da artık hesabı kitabı tutturamaz olur.
Az çok bu işlerle ilgilenen vatandaş şöyle düşünür: Devletin giderleri var, gelirleri var; aradaki farkı da borçlanarak karşılar. Oysa ortada tam olarak Nasreddin Hoca'nın "bu kediyse et nerede?" dediğine benzer bir durum vardı. Buyurun Hazineyle görüşmemize:
- Emin Bey, 97 yılında bütçe açığı ne kadar?
- 2,1 katrilyon lira.
- Siz ne kadar borçlandınız?
- 3 katrilyon.
- Güzel, bunun 2 katrilyonu bütçeye gittiyse 1 katrilyon lira nerede?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bi Denetçinin Anıları
No Ficción***WQ*** Tam bir mahrumiyet dünyasından gelen bir delikanlı... etkisiz bir kurumda kenarda kalmış bir meslek... ve memleketin en kritik sorunları üzerine amansız bir mücadele... yandaşsız, cemaatsiz, partisiz, bağlı ve bağımlı olmaksızın... Sayışta...