3.8. Tepesinden Kalbine İstanbul

202 25 4
                                    

Müzik: Asla vazgeçemem, Tarkan


Haziran 1995

Üçüncü turnede yine İstanbul'daydım. İyi düşünmüşler, Zincirlikuyu'daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğünün denetimini bana vermişlerdi. İki kişilik ekibimizin şefi Veysel üstad.

İstanbul en tepesinden en dibine kadar avucumun içinde. Bu defa köprülerin İstanbul'unu yakından tanıyorum. İşine aşık iriyarı bir köprüler başmühendisinin eşliğinde. Başmühendis elinde bastırılmamış bir köprüler kitabıyla geliyor.

"Asma köprü, bildiğiniz kemerli köprünün ters çevrilmiş halidir." diyor yüzünde bir çocuk sevinci ile. Gururla baktığımız iki asma köprümüz var İstanbul'da. O zarif yapıların esası, birbirine perçinlenmiş çelik kutulardan oluşan esnek bir yol ve ayaklardan geçerek bütün yükü çeken devasa halatlardan oluşuyor.

Başmühendisin anlatışını gıpta ederek dinliyorum. İşini seven insan mutludur elbette. İyi bir şey yaptığından emin olan insan elbette işini sever.

Boğaz köprüsünün Asya yakasındaki ayağının içinde çelikten mamul asansörde yükselirken yapının heybetine hayran kalıyorum.

"Yukarıdan İstanbul'u görmek çok az kişiye nasip olmuştur." diyor gururla bölge müdürü.

Yirmi iki yaşındaki bu muhteşem çelik yığını capcanlı; titriyor, esniyor, sallanıyor. Hayır, endişe etmeye gerek yok. Kritik noktalarına takılı elektrotlarla her an sağlığı kontrol ediliyor. Japonlar tarafından. Bazı asma köprülerin yaşadığı facialarla karşılaşmaması için.

Köprünün 165 metre yüksekliğindeki kulesinin üzerinden İstanbul bambaşka görünüyor. Bu müstesna manzaraya ailelerimizle birlikte şahit oluyoruz. Kulenin tepesinde bir kenardan öbür kenara yürürken yükseklik, rüzgar ve çeliğin salınımı içimizi titretiyor. Veysel abi kenardaki korkulukları kavrıyor sıkı sıkı.

"Böyle bir eser ortaya koyan kişi başka ne ister?" diyorum. Ben başkalarının yaptığı işlerle uğraşıyorum, bundan kendime bir pay çıkarmaya çalışıyorum. Binlerce insan aşağıda mütemadi akmakta olan araçların içinde boğazın eşsiz manzarasına kaçamak bakışlar atarak bir kıtadan öbürüne geçiyor. Ya bu köprüyü yapan kişi olmak nasıl bir his verir insana? Nihai bir tatmin duygusu mu yoksa tanrısal bir kibir mi?

Bilmiyorum. Fakat bize büyük somut eserler bağışlama ayrıcalığına sahip olan mimarları, mühendisleri kıskanıyorum. Hiçbir zaman dev bir yapıyı elimle göstererek "İşte şunu ben yaptım!" diyemeyeceğimin farkındayım. Bu, kalbime emanet ettiğim ömür boyu taşınacak bir hüzün.

Bana kalan Boğaz köprüsü dışındaki tüm bu otoyolların ve büyük köprülerin denetçisi olmak. Bununla avunuyorum. Sonunun nereye varacağından emin olmadığım sorgular yazmakla. Şu ikinci köprüde yakaladığım 40 milyon dolarlık fazla ödeme ile heyecanlanıyorum mesela. Boğaz köprüsünün ihale bedeli 33 milyon dolardı, bi düşünün!

Çocuksu başmühendisin oyuncakları bu köprüler. Onlarla yaşıyor. "Aklına estiğinde buradan yürüyerek geçer." diye onu anlatıyor gülerek bölge müdürü. "Bir gün polis aradı. Burada köprüde yürüyen bir adam yakaladık, deli midir nedir, başmühendisiniz olduğunu söylüyor, dediler. Biz onaylayınca bıraktılar, yoksa içeri atacaklardı." Başmühendis alabildiğine özgür bir gülümsemeyle dinliyor; köprüsüyle arasına herhangi bir onayın veya otoritenin girmesini kabullenmiyor.

Fotoğraf: Başmühendis, mühendisliğinin 40

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fotoğraf: Başmühendis, mühendisliğinin 40. yılında.

Başmühendis beni, denetlemekte olduğum ilginç bir köprüye götürüyor. Galata Köprüsü. O mütevazi görünümün altında acayip bir mimari ve mühendislik var. Köprünün keson denilen ayakları devasa odalar şeklinde suyun içinde derinlere iniyor, denizin tam 33 metre altına. Dünyanın en büyüğü olan bu su altındaki yapıya indiğimizde "İşte," diyorum, "İstanbul'un kalbi!"

İstanbul'un kalbi boğuk bir sesle dertlerini genç denetçiye aktarıyor. Denetçi çaresizlik içinde dinliyor pahalı revizyonları, baskül köprünün açılamamasını, açıldığında asfaltının dökülmesini, haliçin bozulmuş doğasına verilen kalıcı zararları, Almanlardan borç para alınarak yapılan bu projenin gelir getirmemesini, vatandaşın sırtına yüklenmesini...

Hiçbir derde deva olmayan sorgular yazıyor denetçi İstanbul'un kalbine. 

Fotoğraf: Denetim bittikten sonra ilgililere teşekkür mektubu gönderiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fotoğraf: Denetim bittikten sonra ilgililere teşekkür mektubu gönderiyordum.

Tuhaf Bi Denetçinin AnılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin