5.11. Biz Demiştik!

177 25 18
                                    

Müzik: Tükendi nakdi ömrüm, İbrahim Tatlıses

2001 Yılı

Bir vatandaş, bir uzman ve bir aydın kişi olarak ülkenin geleceğine dair en umutsuz olduğum dönemleri anlatıyorum.

Demiştik. Gemi deliniyor, su alıyor, batacağız, demiştik. Önümüz uçurum, demiştik. Yazıktır, bu millete bu kötülüğü reva görmeyin, demiştik. Raporumuzda ülkenin felakete gidişini adeta bir dehşet romanı gibi anlatmıştık. Ne yazık ki hükümet, bizim uyarılarımıza kulağını tıkamış, "Kimse duymazsa sorun olmaz!" mantığıyla kafasını kuma gömmüştü. IMF'den gelecek paraya umut bağlamış, onların rehberliğinde her şeyin yolunda gideceğini telkin ediyordu vatandaşlara.

IMF'in amacı senin sorunlarını çözmek değildir. Hayır, onun tek amacı senin dış ödemelerini sorunsuz olarak yapmanı sağlamaktır. Bu senin fakirleşmene, vatandaşlarının sefalete düşmesine, kalıcı zarara uğramana sebep olsa bile! Unutma ki dışarıdan biri gelip senin sorununu çözemez? Senden başka kimse senin sorununu çözemez. Kendi sorunlarını kendi gayretinle çözeceksin.

Bizim raporumuzda tam 37 defa kriz sözcüğü geçiyordu. Üslubumuzda son derece titiz davranmış, sınırlarımızı aşacak bir söz söylememeye, sağlam kanıtlara dayanmaksızın iddialarda bulunmamaya dikkat etmiştik fakat yine de o kadar kriz uyarısı yapmak zorunda kalmıştık. Hükümet ise tedbir almayı bir yana bırakın, bu uyarılarımızla ilgili bir tek açıklama bile yapmamıştı.

Ne olmasını bekliyorduk? Yani, 2000 Yılı Mali Raporu nasıl sonuçlanacaktı? Aslında çok net bir fikrimiz yoktu. Fakat, Meclis sahip çıkabilse, hükümet de yapıcı bir tavır alsa durum şöyle gelişebilirdi:

1. Raporu detaylı bir şekilde Mecliste görüşecektik. Kimseyi suçlamadan. Sorunlara odaklanarak.

2. Rapordaki yapısal değişim önerilerini hükümetle müzakere edip neticede bir reform paketi üzerinde uzlaşacaktık. Öncelikle borçlanma kanunu çıkarılması, görev zararları borçlarının kayda alınması (tahvil verilmesi), kamu bankalarına parası ödenmeden görev verilmemesi gibi acil tedbirleri içeren bir paket. Sonra, tahakkuk esaslı muhasebe, hükümetin tüm faaliyetlerinin bütçeye alınması, performans odaklı bir kamu yönetimi gibi daha yapısal tedbirler.

3. Hükümet bu reform programını bir uygulama takvimi ile Meclise taahhüt edecekti.

4. Biz de 3 aylık periyotlarla bu programın uygulamasını izleyip Meclise rapor verecektik.

Tabii ki bu yaklaşım Meclise çok güçlü bir pozisyon vermektedir. Aslında öyle olması da gerekmez mi? Demokrasilerde güçler ayrılığından bahsedilir fakat kritik bir husus genellikle göz ardı edilir: Ayrı olan güçlerin hangisi asıldır, öndedir? Varsayıldığı gibi yasama, yürütme, yargı güçleri tamamen izole değildir, eşit de değildir. Demokrasilerde asıl olan yasamadır, meclistir. Çünkü, hakimiyet milletindir ve diğer güçlerin gerçek anlamda milleti temsili mümkün olmaz. Millet farklı görüşlere sahip insanlardan oluştuğu için milletin temsili de yeknesak bir hükümet yapısı içinde yahut bir hakimin şahsında tecelli edemez. Ancak farklı tarafların ve görüşlerin yer aldığı bir temsilciler meclisinde millet iradesi tecelli eder. (Güçler ayrılığından çokça bahseden Taha Akyol'a meselenin bu vechesini de düşünmesini tavsiye ederim.) Bu konuyu burada kapatalım.

Tabii ki olaylar öyle düşlediğimiz gibi gelişmedi. Komisyon, raporumuzu ayrı bir gündemle görüşme kararı almıştı, fakat Komisyon Başkanı Metin Şahin bu konuda hiç de samimi değildi. Hükümetin talebi doğrultusunda bizi oyalama peşindeydi. Diğer yandan Sayıştay yönetimi de bizim çalışmalarımıza olabildiğince zorluk çıkarmaya devam ediyordu.

Tuhaf Bi Denetçinin AnılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin