Kendinden geçmiş haldeki Thor, Kral'ın en küçük oğlu ve yeni idman partneri olan Reece tarafından kalabalığın içinden geçiriliyordu. Demin yaşananlardan sonra gerçekleşen şeyleri
hayal meyal hatırlıyordu. Erec'i son anda kurtarmak için kullandığı bu gün her neyse, artık tüm krallık onun varlığından haberdardı. İki kral anlaşıp maçı durdurmuş, geçici bir ateşkes ilan
edilmişti. Dövüşçüler kendi taraflarına çekilmiş, kalabalığı bir tedirginlik sarmıştı. Koluna giren Reece'in etrafını derhal soylulardan oluşan bir grup sarmış ve ikisinin kalabalığın içinden
geçişini kolaylaştırmışlardı. Thor'un vücudu halen titriyordu. Yaptığı şeyin ne olduğunu halen bilmiyor, sebep olacağı sonuçlardan emin olamıyordu. O sadece Kraliyet Lejyonu'ndaki herhangi bir savaşçı olabilmeyi istemiş, herkesin ilgi odağı haline gelmeyi aklından bile
geçirmemişti. İşin kötü yanı Reece'in onu nereye
götürdüğünü bile bilmiyordu. Belki müsabakaya müdahale ettiği için onu cezalandıracaklardı. Şüphesiz Erec'in hayatını kurtarmıştı, ama bir silahtar olarak iki şövalyenin müsabakasına da
karışmıştı ki bu ciddi bir suçtu. Onu bekleyenin ödül mü yoksa ceza mı olduğunu bilmiyordu.
"Bunu nasıl başardın?" diye sordu Reece. Bir yandan Thor'u çekiştiriyordu. Kalabalığın tuhaf
bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Benim bir çeşit ucube olduğumu düşünüyor olmalılar, dedi kendi kendine. Thor, "Bilmiyorum." derken
dürüsttü. "Sadece ona yardım etmek
istemiştim... ve o şey oldu." dedi. Kafasını sallayan Reece, "Erec'in hayatını kurtardın. Bunun farkındasın değil mi? O bizim en ünlü
şövalyemizdir. Ve sen onu kurtardın." Reece'in böyle düşündüğünü gören Thor epey rahatladı. Zaten onu tanıştıkları andan itibaren sevmişti;
insanı rahatlatmayı bilen bu çocuk, her
zaman doğru cümleleri kuruyordu. Thor,
belki de ceza almayacağım, diye düşündü. Hatta belki onu küçük çaplı bir kahraman olarak bile görebilirlerdi. "Özellikle yaptığım bir şey yoktu."
dedi Thor. "Sadece Erec'in hayatta kalmasını istedim. O an yapabileceğim en doğal şey buymuş gibi geldi. O yüzden abartmaya gerek yok." Şaşıran Reece, "Abartmaya gerek yok mu?" diye sordu. "Ben bunu yapamazdım. Hatta içimizden kimse yapamazdı." Biraz daha ilerledikten sonra karşılarına Kral'ın gökyüzüne doğru uzanan kalesi tüm heybetiyle karşılarına
çıktı. Yaşanacak herhangi bir taşkınlığa karşı hazırlıklı olan askerler, kalenin içine uzanan köprüyü koruyorlar ve kalabalığı uzakta tutuyorlardı. Reece ve Thor'u görünce kenarar çekilerek, geçmelerine izin verdiler.
Sağlam demir menteşelerle tutulan yüksek kemerli kapıya doğru ilerliyorlardı. Kapıyı açan dört asker derhal kenara çekilip, esas duruşlarına
geri döndüler. Gördüğü muameleye şaşıran Thor, kendini kraliyet ailesinden biri gibi hissediyordu. Kaleden içeri girer girmez kalenin kapısı arkalarından kapandı. Thor gördüğü manzara karşısında epey etkilenmişti; içerisi devasa boyutlardaydı, kalın duvarlarla örülü mekanın tavanı çok yüksekteydi ve her yerde geniş odalar vardı. Saray'ın yüzlerce çalışanı heyecanlı bir
tartışmanın içindeydiler. İçeri girmesiyle tüm gözlerin ona çevrildiği Thor, bu heyecanlı atmosferi sezebiliyordu. Bunca ilgi onu rahatsız etmişti. Apar topar yanlarına yaklaşan kalabalık, Reece ve kendisini şaşkınlıkla izliyordu. Bu kadar şık giyinen onlarca insanı daha önce hiç bir arada
görmemişti. Farklı yaşlardan hoş giyimli kızlar kol kola girmiş kendi aralarında fısıldaşıyorlardı ve Thor'u işaret edip kıkırdıyorlardı. Utanmıştı. Ondan hoşlanıyorlar mı yoksa alay mı geçiyorlar, anlayamıyordu. Kraliyet Sarayı bir yana, şu ana kadar hiçbir yerde ilginin odağı olmamıştı ve bu
yüzden nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu.
"Bana neden gülüyorlar?" diye Reece'e sordu.
Kıkırdayan Reece, "Sana güldükleri yok." dedi. "Senden hoşlandılar, çünkü ünlüsün."
"Ünlü mü?" diye sordu. Şaşırmıştı.
"Bu nasıl olabilir ki? Daha içeri yeni girdik."
Gülümseyen Reece, Thor'un sırtına bir şaplak attı. Thor'un dedikleri onu eğlendirmiş gibiydi. "Sarayda haberler hayal edebileceğinden daha hızlı yayılırlar. Hele insan bir de senin gibi
bir giriş yaptıysa!"
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Thor. Reece'in kafasında belli bir yer olduğunu anlamıştı.
Başka bir koridora dönerlerken Reece, "Babam seninle tanışmak istiyor" dedi.
Thor yutkundu. "Baban mı? Yani Kral'ın ta kendisi?" Birden endişelenmeye başladı. "Niye benimle tanışmak istesin ki? Bundan emin
misin?" Reece tekrar güldü. "Oldukça
eminim. Endişelenmeyi kes. Alt tarafı babam."
Duyduklarına inanamayan Thor, "Alt
tarafı baban mı?" dedi. "Fakat senin baban Kral!"
"Çok da kötü biri değildir. Görüşmenizin iyi geçeceğinden eminim. Ne de olsa Erec'in hayatını kurtardın." Avuç içleri heyecandan ter içinde kalan Thor, Reece'in önderliğinde büyük
bir salona girdi. Yüksek ve kemerli tavandan çok etkilenen Thor, vitraylara hayranlıkla baktıktan sonra karşısında yer alan kalabalığa inanamadı. En az bin kişi kadar olan kalabalık, odanın her
yerine sızmıştı. Uzun ve şık masalarda oturan bu insanlar yemek yiyorlardı. Masaların arasından geçen kırmızı halıyla örtülü koridor ise doğrudan
Kral'ın tahtına uzanıyordu. İnsanlar kenara çekilerek, Reece ve Thor'un geçmesine müsaade ettiler. "Onu nereye götürdüğünü sanıyorsun?" dedi kulağa düşmanca gelen bir ses.
Yaşça Thor'dan fazla büyük görünmeyen biri, karşılarına dikilmiş, çatık kaşlarıyla onlara bakıyordu. Üzerindeki kraliyet cübbesini gören
Thor, onun bir prens olduğunu anladı. Sinirlenen Reece, "Babamın emirleri böyle" dedi. "Eğer onlara karşı çıkmak istemiyorsan, yolumdan çekilsen iyi olur."
Yerinden kıpırdamayan prens, iğrenen gözlerle Thor'u inceledi. Thor da onu sevmemişti; bu adamda güvenilmez bir şeyler vardı, bakışları
insanı rahatsız ediyordu. "Bu salon sıradan insanlar için değildir" dedi prens. "Bu köylüyü
geldiği yere geri göndermelisin." Thor bu sözlere bozulmuştu. Bu adamın kendisinden bariz şekilde nefret ettiğini görebiliyordu ama nedeni
hakkında hiçbir fikri yoktu. "Bu söylediklerini babama da iletmemi ister misin?" diye cevap veren Reece'in geri adım atmaya niyeti yok
gibiydi. Sinirle onlara arkasını dönen prens, kalabalığın içinde kayboldu. Thor, "O da kimdi?" diye sordu.
"Sen onu aldırma" dedi Reece.
"Ağabeylerimden biri. Adı Gareth. En büyüğümüz. Aslında tam öyle de değil. Babamın meşru çocukları arasında en büyüğü desek daha doğru olur. Asıl en büyüğümüz arenada tanışmış olduğun Kendrick'tir."
"Gareth neden benden nefret ediyor? Birbirimizi tanımıyoruz bile."
"Endişelenme. O herkesten nefret eder. Aileye yaklaşan herhangi birini tehdit olarak görür. Onu asla ciddiye alma. Onun gibi o kadar çok insan var ki."
Thor'un Reece'e olan minnettarlığı gittikçe artıyordu. Onunla gerçek birer dost olacaklarını anlamaya başlamıştı. Meraklanan Thor, "Neden ona karşı beni savundun?" diye sordu.
Reece omuz silkti. "Seni babama götürmem emredildi. Hem ayrıca idman partnerimsin de. Hem de buralara yaşıtım olan ve konuşmaya değer insanlar çok nadir gelir."
"Fakat beni bu kadar değerli yapan ne?" diye Thor sordu. "Sende bir savaşçının ruhu var.
Herkes buna sahip değildir." Bunu her ne kadar garip bulsa da, Thor sanki bu çocuğu daha önceden tanıyormuş gibi hissediyordu. Onu
kardeşini gibi görmeye başlayan Thor, öz ağabeylerine karşı bile böyle hissetmemişti.
"Merak etme, diğer kardeşlerim onun gibi değildirler." dedi Reece. Etraftaki kalabalığın içinde Thor'u seçmekte zorlanıyordu. "Aralarında en iyisi Kendrick'dir. Üvey kardeşim olsa
bile onu Gareth'tan daha üstün tutarım... Kendrick benim için adeta ikinci bir baba gibidir. Eminim sana da aynı şekilde davranacaktır. Benim veya başka birinin iyiliği için yapmayacağı şey yoktur. Ailemiz içinde halk tarafından en
çok sevilen de, gene Kendrick'dir. Onun
Kral seçilemeyecek olması çok üzücü."
"Başka bir kardeşin daha olduğunu söyledin. O kim?" diye sordu Thor. Derin bir nefes alan Reece, "Evet, bir tane daha var. O kadar yakın sayılmaz. Adı Godfrey. Ne yazık ki günlerini sıradan insanlarla meyhanelerde harcıyor. Bizim gibi
savaşçı değil. Ne savaş ne de herhangi bir şeye karşı ilgisi var. Tabii içki ve kadınlar hariç." Karşılarına çıkan genç bir kız ilerleyişlerini aniden kesti. Thor büyülenmişti. Kızın mavi, badem gözleri onlara çevrilmişti. Harika tenini örten beyaz, saten elbisesinin omuzlarına uzun
ve alev renkli saçları dökülmüştü. Parlayan gözlerinden neşe ve hınzırlık akıyordu. Thor adeta bu gözlerin esiri olduğunu hissetti. İstese bile yerinden kıpırdayamazdı. Bu kız hayatında
gördüğü en güzel şeydi. Sanki onun aklını başından almak için bu kadar yetmemiş gibi bir de gülerek, bembeyaz dişlerini gösteren
kızın bu hareketi Thor'un kalbindeki ateşin yakan kıvılcım oldu. Kendini hiç olmadığı kadar hayatta hissediyordu. Thor ağzını açıp da, tek bir laf bile
edemiyordu. Soluğu kesilmişti. Hayatında ilk defa böyle bir şey hissediyordu.
Kız, Reece'e, "Bizi tanıştırmayı düşünmüyor musun?" diye sordu. Thor, sesi görünüşünden bile daha tatlıymış, diye düşündü.
İç geçiren Reece, "Ve tabii bir de kız kardeşlerim var" dedi gülümseyerek.
"Gwen, bu Thor. Thor, Gwen."
Gwen dizini bükerek reverans yaptı. Gülümseyen kız, "Nasılsın?" diye sordu.
Ağzını açamayan Thor'un hali kızı güldürdü.
"Bu kadar çok konuşmana gerek yok" dedi gülümseyerek. Suratı kızaran Thor yutkunduktan
sonra, "Be...Ben.. üzgün..üm" dedi.
"Adım Thor." Gwen gülümsüyordu.
"Onu zaten biliyorum." dedi. Kardeşine döndü, "Tanrım, Reece, arkadaşının ağzı bayağı bir laf
yapıyormuş."
"Babam onunla tanışmak istiyor" dedi, sabırsızlanmaya başlayan Reece.
"Geç kalıyoruz." Thor, kıza, ne kadar güzel olduğunu, onunla tanışmaktan ne kadar mutlu
olduğunu, ona vakit ayırdığı için minnettar
olduğunu söylemek istiyordu. Ancak dili
tamamen bağlanmıştı. Hayatında bu kadar
heyecanlandığı başka bir an hatırlamıyordu. Ağzından çıka çıka şu çıktı, "Teşekkür ederim".
Kahkahalar atan Gwen, "Teşekkür mü? Fakat ne için?" diye sordu. Gözlerinden neşe saçan kızın, bu muhabbetten epey hoşnut kaldığını anlamak zor değildi. Thor tekrar kızardığını hissetti.
Geveleyerek, "Bilmiyorum, öylesine." dedi.
Kahkahalara boğulan Gwen'in karşısında Thor yerin dibine batıyordu. Reece eliyle bir işaret yapınca, ikili ilerleyişlerine devam etti. Birkaç adım ilerledikten sonra omuzunun üzerinden
geriye bakan Thor, kızın halen bıraktığı yerde, arkasından bakıyor olduğu gördü. Nefesi kesilmiş haldeki Thor, kızla konuşmak ve onunla ilgili her şeyi öğrenmek istiyordu. Söyleyecek kelime
bulamamak onu utandırmıştı. Ancak böylesine bir güzel kızla karşılaşmak bir yana, köyündeki kızlarla hiçbir zaman samimiyet kurmamıştı. Nasıl davranması veya konuşması gerektiğini ona öğreten kimse olmamıştı.
"Çenesi düşüktür." dedi Reece. Kral'a yaklaşmak üzereydiler. "Kafana takma sen."
Thor, "Adı ne?" diye sordu. Saçma bir şey söylemiş gibi ona bakan Reece, "Söyledi ya!" dedi gülerek. Utanan Thor, "Üzgünüm...Unut..tum da." cevabını verdi.
"Gwendolyn. Ancak herkes ona kısaca Gwen der." Gwendolyn. Thor bu ismi kafasına iyice kazımaya çalıştı. Gwendolyn. Gwen Bir daha unutmak istemiyordu. Bu isim hep kafasının bir yerinde olsun istiyordu. Acaba onu bir daha görebilecek miyim, diye içinden geçirdi. Büyük ihtimalle
göremeyeceğini sanıyordu. Ne de olsa sıradan biriydi. Bunu düşünmek bile acı
vericiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ)
Science FictionAsla 14 yaşında ki bir çocuğun hayalleriyle oynama! Yoksa gün gelir ölümü onun ellerinde bulursun Yüzük Krallığı'nın eteklerinde küçük bir kasabada yaşayan, 14 yaşındaki çok özel bir çocuğun etrafında dönen destansı bir yaklaşan çağ hikâyesi. Dört...