25

15 1 0
                                    

“Batı Krallığı’nın Güney Bölgesi’nden gelen Thorgrin.” dedi Kolk olağanca ciddiyetiyle. “Lejyon’a hoşgeldin.” Adam cümlesini bitirir bitirmez etraftaki herkes Thor’a koşarak, onu
kutlamaya başladı. Mutluluktan kendinden geçen Thor, anın keyfine veriyordu. En sonunda kendini ait yapılma büyük yuvarlak yapının bronz kapılarına ilerliyorlardı. Thor da heyecanlı kalabalık ile beraber içeri girdi. Reece hemen yanın başındaydı ve yanlarına gelen O’Connor da onlara katıldı.
“Seni bir daha canlı göreceğimi hiç sanmazdım.” dedi O’Connor gülümseyerek.
“Bir daha ki sefere, önce beni uyandır.”
Thor’da ona gülümsedi. “Bu bina nedir?” diye sordu Reece’e. Yaklaştıkları yapı insanı ürkütebilecek bir yerdi.
“Silah deposu.” diye yanıtladı Reece. “Silahları burada saklarlar. Bazen uzaktan içeriye şöyle bir
bakmamıza, hatta nadiren de olsa onlarla
hissedebileceği bir yer bulabilmişti. Kolk diğerlerine, “Tamam. Herkes sakinleşsin.” diye emretti.
“Bugün özel bir gün. Herkes saman toplama, cilalama ve at dışkısından muaf. Artık gerçekten
çalışmanın zamanı geldi. Bugün kılıçların günü olacak.” Haykıran çocuklar Elden’ın peşine
takılarak hep beraber meşe odunundan
çalışmamıza bile izin verirler. Vermek istedikleri derse göre değişir bu.” Elden’ın geldiği gören Thor gerildi. Oğlandan yine tehditler duymayı
beklerken, Elden’ın suratındaki takdir ifadesi onu şaşırttı.
“Sana teşekkür etmeliyim.” dedi. Başını öne eğmişti.
“Çünkü hayatımı kurtardın.”
Ondan bu lafları beklemeyen Thor şaşırdı.
“Senin hakkında yanılmışım.” diye ekledi Elden. “Arkadaş mıyız?” diye sordu ve elini uzattı.
Thor kin gütmeyi seven birisi
değildi, o yüzden seve seve çocuğun elini sıktı ve “Arkadaşız.” dedi.
“Ben bu kelimeyi hafife alanlardan değilimdir.” dedi Elden.
“Her zaman arkanı kollayacağım. Ayrıca sana
borçluyum.” dedikten sonra kalabalığın içinde kayboldu. Her şeyin bu kadar hızlı değişiyor olması Thor’u şaşırtıyordu.
“Sanırım hepten de kötü biri değilmiş.” dedi O’Connor.
“Belki iyi bir çocuktur.” Silah deposuna varmışlardı. Büyük kapılar geriye doğru açıldı ve Thor büyülenmiş halde içeriye girdi. Yavaşça
yürüyen Thor, bakışlarını deponun her noktasında dolaştırmaya başladı. Duvarlarda ilk defa gördüğü yüzlerce silah asılıydı. Heyecanlanan diğer oğlanlar silahları ellerine alıp, incelemeye başladılar. Kendisi şeker dükkanındaki bir çocuk gibi hisseden Thor da aynısını yaptı. Baltalı kargıyı iki eliyle ahşap
gövdesinden tutarak, ağırlığına baktı. Alet kocamandı ve iyi yağlanmıştı. Silahın çentiklerle dolu olan sivri ucu aşınmıştı. Bu silahla kimsenin öldürülüp öldürülmediğini merak etti. Onu yerine koyduktan sonra eline bir gürz aldı. Gürzün ucundan sarkan zincirlerin ucundan iki tane çivili metal top sarkıyordu. Reece bir savaş baltası kapmış, O’Connor ise uzun bir mızrağın ağırlığını kontrol ediyor ve onu hayali bir düşmana saplıyordu.
“Dinleyin!” diye bağırdı Kolk. Çocukların hepsi bakışlarını ona çevirdi.
“Bugün düşmanınızla uzak mesafeden dövüşebilmeyi öğreneceksiniz. Bana bunun için neleri kullanabileceğinizi söyleyecek olan var
mı? Yirmi metre ilerideki birini nasıl öldürürsünüz?”
“Ok ve yay ile.” dedi birisi.
“Evet. Başka?”
“Mızrak kullanarak!”
“Peki ya başka? Sırf bunlar yok. Diğerlerini de duyalım.” dedi Kolk.
“Sapan.” dedi Thor.
“Başka?” Thor düşünmeye çalıştı ama aklına
başka bir şey gelmiyordu.
“Fırlatma bıçakları.” diye bağırdı Reece.
“Daha?” Tereddüt eden oğlanların aklına
başka bir şey gelmiyordu.
“Fırlatma çekiçleri ve baltaları.” dedi Kolk. “Arbaletler. Kargılarda bazen fırlatılabilir. Tıpkı kılıçlar gibi.” Kolk pür dikkat kesilmiş oğlanların
arasında gezinmeye başladı.
“Tabii hepsi bu değil. Boğa kadar iri olan bir
savaş kahramanının, daha uyanık olan başka bir askerin fırlattığı kaya parçası tarafından öldürüldüğünü görmüştüm. Askerler çoğu zaman zırhlarının da silah gibi kullanılabileceğinin farkında değillerdir. Zırhınızın eldivenini çıkarıp,
düşmana fırlatabilirsiniz. Bu sizden birkaç adım ötede sersemlemesine yol açabilir. Tam o anda onu öldürebilirsiniz. Kalkanınız bile fırlatılabilir.”
Soluklanan Kolk devam etti,
“Düşmana hasar vermek için onun dibine kadar girmenize gerek olmadığını öğrenmeniz çok önemli. Çoğu asker bu hataya düşerken, iyi bir asker dövüşünü uzak bir mesafeden başlatır. Anlaşıldı mı?”.
“Evet efendim!” diye hep bir ağızdan bağırıldı.
“Güzel. Bugün fırlatma yeteneklerinizi geliştireceğiz. Odayı araştırıp fırlatılabilecek bir şeyler bulun ve otuz saniye içinde dışarda olun.
Derhal!” Thor hemen kendine bir şeyler aramaya başladı. Telaş içindeki diğer çocuklarda birbirlerini iterek, omuzlar atarak silahlara hücum ettiler. Fakat Thor gözüne çoktan almak istediği şeyi kestirmişti; küçük bir fırlatma baltası.
O’Connor bir hançer, Reece ise bir kılıç aldı ve üçü beraber dışarıya koştular. Sahanın diğer tarafına doğru Kolk’u takip ettiler. Burada yan yana dizili halde birçok kalkan vardı. Oğlanların
hepsi Kolk’un başına toplandı.
“Burada duracaksınız.” diye bağırdı Kolk. Toprağın üstündeki bir çizgiye gösteriyordu. “Tam bu noktadan, ilerdeki kalkanlara silahlarınızı fırlatacaksınız. Ardından kalkana doğru koşacak ve sizin olmayan bir silahı aldıktan sonra, fırlatma çalışmanıza devam edeceksiniz.
Hedefini tutturamayan herkes sahanın etrafında bir tur koşacak. Başlayın!”
Çizginin hemen arkasına omuz omuza dizilen çocuklar, silahlarını neredeyse yirmi beş metre ilerideki kalkanlara doğru fırlatmaya başladılar. Thor’un yanındaki çocuk kalkanı kıl payı ıskalayınca koşmaya başladı. Hemen arkasından gelen bir asker, çocuğa ağırlık yapması için omuzlarına zincirli bir zırh atarak,
“Bununla koş evlat!” diye emretti. Thor hedefi ıskalamak istemiyordu. Gerildi, konsantre oldu, baltayı arkaya doğru indirdi ve tüm gücüyle fırlattı. Gözlerini kapatıp, dua etmeye başladı ve
silahın kalkana çarpmasını duyunca, rahatladı. Gerçi ucu ucuna vurmuştu ama olsun. Hiç vuramamaktan daha iyiydi. Etrafındaki birçok çocuk ıskalıyor ve koşularına başlıyorlardı. Vurmayı başaranların sayısı çok azdı. Kalkanın yanına yaklaşan Thor yerde bir hançer buldu ve tekrar sıraya geçti. Bu şekilde saatlerce çalıştılar. Thor artık kolunu kıpırdatmakta zorlanıyordu
ve sahanın etrafında yaptığı birkaç koşu onu yorgun düşürmüştü. Etrafındaki diğerleri gibi o da terler içinde kalmıştı. İlginç bir idman olmuştu. Bir sürü farklı silahın ağırlığını ve tutuş hissini öğrenmişti. Ancak sıcak hava bu antrenmanı dayanılmaz kılmaya başlamıştı. Çocukların çoğu sahanın etrafında koşuyor, çok azı ise halen fırlatmaya devam ediyordu. Bu kadar farklı silahlarla, böylesi bir sıcağın altında hedefleri defalarca vurabilmek neredeyse imkansızdı. Sahanın etrafında defalarca koşmanın verdiği yorgunluk, nişan almalarını hepten zorlaştırıyordu. Soluksuz kalan Thor daha ne kadar devam edebileceğini bilmiyordu. Tam
yere kapaklanmak üzereydi ki, bağıran Kolk’un sesi duyuldu.
“Bu kadar yeter.” Koşularından dönen oğlanların hepsi kendini yere bıraktı. Hepsi soluk soluğa
kalmıştı ve üzerlerindeki ağır zırhları atmak için uğraşıyorlardı. Terler içindeki Thor’da çimlerin üzerine uzandı ve tükenmiş haldeki kolunu tuttu.
Kral’ın adamlarından birkaçı ellerinde su dolu kovalar getirerek, sahaya koydular. Bunlardan bir tanesini kapan Reece, suyu içtikten sonra O’Connor’a, o da Thor’a uzattı. Thor kana kana
içmeye başladı. Kovayı Reece’e geri uzatırken nefes nefese kalmıştı.
“Bu daha ne kadar devam edecek?” diye sordu Thor. Reece kafasını salladı ve
“Bilmiyorum.” dedi.
“Bizi öldürmeye çalıştıklarına yemin edebilirim.” dedi bir ses. Thor kafasını çevirdiğinde konuşanın Elden olduğunu gördü. Oğlan gelip, onun yanına
oturmuştu. Onu görünce şaşıran Thor, çocuğun gerçekten arkadaş olmak istediğini anladı. Tavırlarını bir anda böyle değiştirmiş olması ilginçti.
“Çocuklar!” diye bağırdı onlara yavaşça yaklaşan Kolk.
“Bir çoğunuz hedeflerinizi tutturamamaya başladı. Gördüğünüz gibi yoruldukça nişan almak zorlaşabiliyor. Bu antrenmanın amacı buydu. Savaş anında her zaman dinç olmayacaksınız. Çoğunlukla tükenme noktasına geleceksiniz. Bazı çatışmalar günlerce sürebilir. Özellikle saldırdığınız yer bir kale ise. En yorgun olduğunuz zamanlar, en iyi atışınızı yapmanız gereken zamanlar olabilir. O an elinizde ne varsa onu fırlatmak zorunda kalabilirsiniz. Her türlü
yorgunluk halinde, her türlü silahı fırlatmaya hazır olmalısınız. Anlaşıldı mı?”
“EVET EFENDİM!” “Bazılarınız bıçak veya mızrak
atabiliyor. Ancak çekiç ve baltada aynı başarıyı gösteremiyor. Sizce tek bir silahı fırlatabilerek hayatta kalabilir misiniz?”
“HAYIR EFENDİM!”
“Sizin için bu bir oyundan mı ibaret?”
“HAYIR EFENDİM!” Aralarında dolaşan Kolk sırıtıyor ve dik durmadığını düşündüğü çocuklarına sırtına tekmeyi indiriyordu.
“Yeteri kadar dinlendiniz.” dedi.
“Kalkın!” Thor titreyen bacaklarının üzerinde
zar zor doğruldu. Ne kadar süre ayakta durabileceğini bilmiyordu.
“Uzun mesafeli dövüş iki kişi arasında gerçekleşir.” dedi Kolk.
“Siz bir şeyler fırlatabiliyorsanız, düşmanınız
da fırlatabilir. Siz de en az onun kadar tehlike altındasınız. Uzun mesafelerden kendinizi korumayı öğrenmelisiniz. Anlaşıldı mı?”
“EVET EFENDİM!”
“Üzerine fırlatılan bir objeden kaçmak için tetikte olmak, eğilmek, yuvarlanmak veya yanlara kaçmak yetmez. Aynı zamanda büyük bir kalkan kullanmayı da öğrenmelisiniz.”
Kolk’un bir işaretiyle askerlerden biri büyük ve ağır bir kalkan getirdi. Neredeyse kendisinin iki katı büyük olan bu kalkan Thor’u etkilemişti. “Gönüllü olmak isteyen var mı?” diye sordu Kolk.
Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Kalkanın görüntüsüyle heyecanlanan Thor, fazla düşünmeden elini kaldırdı. Kolk onaylayınca Thor ona yaklaştı.
“Güzel.” dedi Kolk.
“En azından aranızda gönüllü olacak kadar salak
olanlar var. Cesaretini sevdim çocuk. Salakça ama yerinde bir karardı.” Kolk ona büyük kalkanı verirken Thor kötü bir karar vermiş olabileceğini
düşünmeye başladı. Kalkanı koluna bağlar bağlamaz, aletin ağırlığı karşısında hayrete düştü. Neredeyse yerinden kaldıramıyordu.
“Senin görevin Thor, sahanın bu noktasından diğer tarafına kadar gitmek. Tabii çizik bile almadan. Şuradaki elli kadar çocuğu görüyor musun?” diye sordu Kolk.
“Hepsi sana silahlarını fırlatacak. Gerçek silahlar. Anlıyor musun? Kendini korumak için kalkanını
kullanmazsan, diğer tarafa ulaşmadan
önce ölebilirsin.” Thor inanmayan gözlerle adama baktı. Kolk’un sözlerini duyan diğer
çocuklar ise ölüm sessizliğine büründü.
“Bu bir oyun değil.” dedi Kolk.
“Ciddi bir çalışma. Tıpkı savaş gibi. Bir ölüm kalım meselesi. Gönüllü olmak istediğinden emin misin?” Dehşete düşmüş haldeki Thor artık
bu noktadan sonra fikrini değiştiremeyeceğini düşündüğü için Kolk’un sorusunu kafasıyla onayladı. Herkesin karşısındayken geri dönmesi
doğru olmazdı.
“Güzel.” dedi Kolk ve eliyle yardımcılarından birine işaret etti. Bunun üzerine adam bir boru çalmaya başladı.
“Koşmaya başla!” diye bağırdı Kolk. Ağır kalkanı tüm gücünü kullanarak iki eliyle kaldıran Thor anında zırha sert bir şeyin çarptığını hissetti. Darbenin yankısını kafasının içindeymiş gibi
hissetmişti. Bu çarpan bir çekiç olmalı, diye düşündü. Gerçi kalkan halen sağlamdı ama çarpışmanın şoku tüm vücudunu sarsmıştı. Neredeyse elinden düşüreceği kalkanı son anda tutabildi. Kalkanın el verdiği kadar hızla
koşuyor ve üzerine atılan onlarca cisimden korunmak için elinden geleni yapıyordu. Kalkan, ölüm ve yaşam arasındaki çizgiydi onun için. Koştukça, onu nasıl daha iyi kullanabileceğini
görüyordu. Kafasının üzerinden bir ok geçince,
suratını kalkanın altına iyice soktu. Ardından çarpan ağır bir silah ise onu neredeyse yere yolluyordu. Ancak zor da olsa kendini toparlayan Thor tekrar koşmaya başladı. İnsanüstü bir çaba
göstererek, soluksuz bir halde sahanın diğer ucuna ulaşmayı başardı.
“Fırlatmayı kesin!” diye bağırdı Kolk. Terler içindeki Thor kalkanı yere fırlattı. Eğer bu iş biraz daha sürseydi, büyük ihtimalle ölmüş olacağını
düşünüyordu. Çünkü o ağır kalkanı kaldıracak gücü tükenmişti. Diğerlerinin yanına döndüğünde hepsinin suratındaki hayranlık ifadesini görebiliyordu.
“Güzel işti.” diye fısıldadı Reece.
“Başka gönüllü var mı?” diye seslendi Kolk.
Çocukların arasında ölüm sessizliği hakimdi. Thor’un başına gelenleri izledikten sonra hiçbirinin gönüllü olmaya niyeti yoktu.
Thor kendiyle gurur duyuyordu. Başına bunların geleceğini bilseydi büyük ihtimalle katılmazdı. Ancak şimdi katılmış olduğu için mutluydu.
“Öyle olsun. O zaman gönüllü olacak kişiyi ben sizin yerinize seçerim.” diye bağırdı Kolk.
“Sen! Saden!” dedi. Yaşça diğerlerinden biraz daha büyük ama epey zayıf bir oğlan dehşet
içinde öne çıktı.
“Ben mi?” dedi titreyen bir sesle. Diğer çocuklar buna güldü.
“Tabii ki. Başka kim olacaktı?” dedi Kolk.
“Üzgünüm efendim. Ama yapmamayı tercih ederim.” Lejyon üyeleri arasında endişeli
sesler duyuldu. Çocuğa yaklaşmaya başlayan Kolk’un suratında küçümseyen bir ifade belirdi ve “Burada yapmak istediklerini değil, benim yapmanızı söylediğim şeyleri yaparsınız.” diye
kükredi. Korkudan donmuş haldeki Saden
sessizce duruyordu. Reece,
“O aslında burada olmamalıydı.” diye fısıldadı Thor’a. Ona dönen Thor,
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu.
“Asil bir aileden geliyor ve asillerin tüm çocukları buraya yerleştirilir. Ancak Saden hiçbir zaman bunu istememişti. O bir savaşçı değil. Bunu Kolk da biliyor. Sanırım onu yıldırıp, buradan
ayrılmasını sağlamak istiyorlar.”
“Üzgünüm efendim, ama gerçekten yapamam.” dedi Saden dehşet dolu sesiyle.
“Yapabilirsin!” diye bağırdı Kolk.
“Ve yapacaksın da!” Sahadaki gerilim iyice yükselmişti. Gözleri yeri çevrili Saden’ın suratında utanmış bir ifade vardı.
“Üzgünüm, efendim. Bana başka bir görev verin ve ben onu seve seve yerine getireyim.”
Kolk’un öfkesi suratından okunabilir hale gelmişti. Çocukla aralarında birkaç santim kalana kadar üzerine yürüdü.
“Sana başka bir görev vereceğim, evlat. Ailenin kim olduğu umurumda değil. Bundan sonra sen, koşacaksın. Yere yıkılana kadar, hiç durmadan. Ve bu kalkanı almak için gönüllü olana kadar
da koşmayı kesmeyeceksin. Beni anlıyor musun?” Gözyaşlarına boğulmak üzereymiş
gibi görünen Saden kafasıyla onayladı. Derhal yanlarına yaklaşan askerlerden biri Saden’ın sırtına zincirli zırh koydu. Ancak aniden beliren ikinci bir asker de aynı şeyi tekrarladı. Thor çocuğun bu ağırlığa nasıl dayanacağını bilmiyordu. Kendisi bile bir tanesiyle koşarken epey zorlanmıştı. Kolk Saden’ın arkasına sert bir
tekme savurunca, çocuk uzun koşuşuna başladı. Thor onun için üzülüyordu. Onca ağırlığın altında ağır aksak ilerleyen Saden’ın, Lejyon’dan canlı
çıkma ihtimalinin ne kadar olduğunu düşünüyordu. Birden borular çalmaya başladı
atlarının üzerinde sahaya giren Kral’ın adamları ve birkaç Gümüş, ellerinde uzun mızraklar, kafalarında kuş tüylü kasklarıyla onlara yaklaştılar.
“Kızının evlenmesinin ve gün dönümünün şerefine, Kral günün geri kalanında ava çıkılacağını emrediyor!” Thor’un etrafındaki oğlanların hepsi neşeyle haykırıp, atlı adamların peşine takıldılar.
Thor,
“Neler oluyor?” diye sordu diğerleriyle beraber koşmaya başlayan Reece’e. Reece suratına koca bir gülümseme yerleştirdi ve neşeyle
“Bu tanrının bir lütfu! Günün geri kalanında serbestiz. Avlanmaya gidiyoruz!” dedi.

YÜZÜK KRALLIĞI - Ejderhaların Kaderi (ARA VERİLDİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin